9 Kasım 2013 Cumartesi

Gölcük vakası size yeter

Gölcük vakası size yeter!

Ülkede yine alevli bir tartışma var. Efendim özgürlük elden gidiyormuş, kızlı erkekli yurtlara düzenleme geliyormuş! Ya da erkekli kızlı evler basılacakmış kabilinden bir vaveyla ile bir kesim teyakkuza geçirilmiş durumda!

Hemen herkes mevzilerine çekilmiş, kılıçlar kından çıkmış düello başlamış görünüyor…

Ama en enteresanı ne iş yaptığını anlamadığım sözde sanatçı geçinen birisi attığı twitte ”Peki bu gençler nerede sevişecek” demiş! Pes… Gerçi böylesi evlerin içeriği hakkında da farkında veya farkında olmadan bilgi vermiş oluyor!

Önce vicdanımıza soralım bakalım: Bir anne ve baba olarak kızımızın veya oğlumuzun gençlik hissiyatının en zirvede olduğu bir zamanda karşı cinsten birileriyle aynı çatı altında ikamet etmesini tasvip eder miyiz? Bir evden bahsediyoruz bir sınıftan değil! Yani bu kızımız veya oğlumuz banyo yapacak, uyuyacak, rahat giyinecek, yemek yiyecek vs…

Belki de banyo kapısında veya WC kapısında sıra bekleyecekler. Bornozlu olacaklar! Daha bir sürü ayrıntı yazabilir ama bu kadarı kâfi sanırım. Efendim böyle bir ortamda şahsen ne kızımı ne de oğlumu görmek isterim! Düşüncesi bile tanıdık değil, kabul edilebilir değil. Öyle zannediyorum ki toplumun ezici bir çoğunluğu da böyle düşünüyor.

Ben böyle bir ortama kızımı veya oğlumu sokabilirim diyen küçük ve marjinal bir gurup olabilir ancak gerçekte "laik ve modern yaşayacağım" diyen kesimin asıl tepkisi bu kabilden öğrenci yurtları değil aksine bu yurtlar üzerinden “arkaikleşmiş irtica” korkusundan ve “şeriat” geliyor ve özgürlüklerimiz kısıtlanıyor (mu) endişesinden kaynaklanıyor.

Güya en çağdaş geçinen, en modern yaşam biçimini savunan bir aile babası dahi kızının veya oğlunun karşı cinsle aynı çatı altında barınmasını kesinlikle istemez zira şahsım adına ben çevremde böyle bir aile tanımıyorum. Bizim Türk aile yapısı buna asla taviz vermeyecek yapıdadır.

Peki, hal böyleyken bu tartışma nereden çıktı?

Evet maalesef ülkenin özellikle büyük kentlerinde bu tipten öğrenci yurtları mevcut ki bu tipten yerlere de gençlerin büyük çoğunluğunun ailelerinin rızası olmadığı gibi haberleri de yok! Bir şekilde kendini bu tip yerlerde bulan gençler maalesef hızla artıyor! Asıl bunu ivedi araştırmak lazım.

Hal böyleyken medyada uzun yıllardır yaptıkları yayınlarla toplumun ahlakını ve maneviyatını bozmaya, yıkmaya ayarlı yazar ve çizerlerin hep birlikte yine aynı sesi çıkarmaya çalışmaları ne gariptir! Bu kimselere şunu sormak isterim:

Daha bir iki hafta önce Gölcük'te iki aylık bebeğini ölüme terk edip zevkine koşan 26 yaşındaki öğretmen de bu bahsettiğiniz sözde “özgürlüğün” kurbanıdır! O da size göre yetişkin biriydi ve ne yaptığını biliyordu. Muhtemelen o kızcağız da özgürlük adı altında hayatın tadını çıkarmak için yola çıkmıştı mamafih hayatın tadını değil çilesini çekmeye başladı! Kendisiyle aynı günahı işleyen adam özgür ve hayatını sürdürüyor. Olan bu hanım kıza ve kıydığı o masum cana oldu!

Bu Gölcük vakası tek başına size yeter aslında…

Sadece Gölcük değil, benzeri hikâyelerden sizlere yüzlerce örnek verebilirim. Gerçi sizin büyük geminizdeki “Ablanın” köşesi böyle özgürlük sergüzeşti sonrası yaşanan travmaların acı hikâyeleriyle doludur. Özellikle kadın hakları savunucularına şunu söylemek isterim ki böylesi yaşamların, böylesi hikâyelerin kurbanları maalesef hep kadın olmaktadır…

Üstad Bediüzzaman gençlik hatalarının en büyük kurbanı kadınlardır derken ne de haklıdır:

“Sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmetle çekmekle beraber, hâmisiz bir veledin terbiyesiyle, sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belâsını çekmek ihtimali var.”

Gölcüklü kadının hikâyesini ne güzel özetlemiş gibidir değil mi?

Burada karma yurtlarda yaşayan her kız bu akıbeti yaşar sonucunu çıkartmak da doğru olmamakla birlikte atalar sözünün de söylediği gibi “ateşle barut” kabilinden bir ortamın mutlaka kalbi ve hissi bir takım uyanmalara zemin hazırladığını, neticelerinin çoklukla ciddi problemlere neden olduğunun da altını çizmekte fayda vardır.

İnsan ruhunun kirlenmesi, zedelenmesi, yara alması, yalan ve dolanlara şahit olunması, hayal kırıklıklarının yaşanması gibi türden pek çok hadiseyi de hiçbir gencimizin yaşamasını istemeyiz. İnsan ruhu da cam bir bardak gibidir, çizildiğinde bile telafisi zor oluyor. Hâsılı kelam bu mesele, üzerinde tartışılacak, sağa sola çamur atılacak bir mesele değildir. Bu çocuklar hepimizin çocuklarıdır, yarınlarıdır.

Hürriyetten maksat iptidai bir hayat tarzını benimsemek değil, fikren ve vicdanen hür olmak, ahlak ve fazilette yüksek olmaktır!

Meryem Aybike Sinan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder