Kurgulanan Tarih ve Yitik Zaferlerimiz
Kimimizin resmi İnkılâp Tarihi malumatı içerisinde anlam veremeyip, sindiremediği, kurgu olduğu belli bilgiler var amma şunu da kabul etmek lazım. O kurgu yapılmasa yazılan çizilen bütün bir hikayeyi berbat etmiş olursunuz.
Mesela, "Yahu varlık savaşımızdı denen zafer neden tek bir adama veriliyor diğer komutanlarında en az onun kadar hakkı yok muydu, diğerlerinin payı da anlatılsa ne olur ki?..
İşte bu masumane ve haklı soruların cevabı gerçekler üzerinden verilse o kadar zahmetle oluşturulan bir çuval inciri berbat etmiş olursunuz bunu bilmek lazım.
Söylene gelen, "Neden nankörlük ediyorsunuz o olmasaydı, başımıza şu-bu gelecekti ve bugün olmayacaktık.." anlatımlarıyla vefa gösterilmesi istenen zat, düşman tehdidi ortadan kalktıktan sonra birlikte mücadele ettiği hatta kendisinden önce mücadeleye başlamış olan bir çok arkadaşını hapse atmış, ya sürgün etmiş ya da idam ettirmiştir.
Şimdi yukarıdaki masumane soruyu soran siz bu gerçeği öğrendiğinizde:" Demek ki lazımmış yaptıkları, çünkü kimse yokken o tek başına başlattı kurtuluşu, bir zaman silah arkadaşlarına yaptıkları, tek partiden başka seçeneği olmayan bir Cumhuriyet kurması devrin şartlarının gereği..." gibi mazeretleri geçersiz olurdu.
Yani diğerlerinin payı, yaptıkları hakkıyla anlatılsaydı sonrasında onlara yapılanlar basit bir şekilde izah edilemezdi ve boylece günümüzde anlatılan İnkılap Tarihinin bütünlüğü zincirleme bozulurdu. Kurtarma işi tek kişinin üzerinde olmalı ki o krediyle her türlü icraatlerine hak verilebilsin.
Neden yaptıklarına nankörlük ediliyor denen zatın kendisi, K.Karabekir, R.Orbay, F.Cebesoy, R.Bele, A.Adıvar, Nurettin Paşa, Selahaddin Adil, Nail Bey gibi birlikte yola çıktığı tüm mücadele arkadaşlarını bol gerekçeyle tasfiye edip vefa göstermemiştir.
1926'den itibaren 1920 nisandan önce kurtuluş hareketini başlatanlardan bir kişi yoktur etrafında.
Kazım Karabekir anlatıyor:
-Kars'ı Ermenilerden geri almak için girdiğimiz çetin mücadelede sonrası 1150 Ermeni telef ettik, 1500 kadarını esir ettik. Esir ettiğim Baskomutanlarının kılıcı halen şahsi müzemde saklı duruyor. Ama gel gör Nutukta düşman mukavemet etmeden Kars Vilayetini boşalttı askerimiz de yerleşti diyor. Hadi beni rakip görmenin sonucu siyasi bir manevra bu, ya o kadar evladını feda ederek tarihine şanlı bir sayfa ekleyen ecdadının bu zaferinden torunlarını mahrum mu edeceksiniz, değer mi basit siyasi entrikalar uğruna bu başarının feda edilmesi.
Geçenlerde History Tv kanalında I. Dünya Savaşı'ndan bahsediliyordu. Konu Mezopotamya bölgesiydi.Bir tarihçi İngiltere'nin tarihindeki en yüz kızartıcı mağlubiyettir dedi, kastettiği savaş Kut'ul Ammare zaferimizdi.
Hayret ediyorsun, öyle böyle yüzlerce yıl kazandığı başarılarla burnu havada bir devletin ordusunu tüm komuta kademesiyle esir ederek mağlup etmişiz ama bu zaferi kazanan dedelerin torunları bundan habersiz.
Hâlbuki bu zaferin Baskomutanı Halit Paşa tarifsiz bir mutluluk içerisinde muzaffer ordusuna:
– Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. diye hitap etmişti. Kaybedenin unutamadığı bu zaferimizin önemli komutanlarından Ali İhsan Sabis Paşa Dünya Savaşı sonrası Istanbul'a adım atar atmaz ingilizler tarafından derdest edilip Malta'ya götürülmüş ve Türk esirler arasında en ağır sartlarda tutulan mahkum olmuştur.
Ee peki neden İngiltere'ye tarihindeki en utanç verici mağlubiyeti tattırdığımız bu zaferimizden haberimiz bile yok. Yok çünkü bu zaferin mimarları Kurtuluş Savaşının mimarları gösterilenlerin siyasi rakibiydi. Hem İngiliz komutanları esir eden Ali İhsan Paşa hem de Kut'taki ordumuzun Baskomutanı Halil Kut Paşa.
Halit Paşa'ya olan tavrı bir nebze anlayabiliyoruz çünkü Enver Paşa'nın amcası olur kendisi. Ali Ihsan Sabis Paşa hakkında ise Çılgın Türkler kitabında pek geçimsiz olduğu için görevine son verildiği anlatılır.
O ise hatıralarında:
- Bazılarının ülkeyi kurtarmaktan öte öncelikleri var, başa oynama adına herşeyi mübah görüyorlar, diye suçlamalar yapmaktadır.
Herşeye rağmen neden bahsi olmaz peki bu emsalsiz zaferimiz diyorsanız ifade edeyim. Basit gerekçelerle hapse attığın bir adamın başında olduğu bir başarıyı ders kitaplarında anlatmak için erdem gerekir.
Erdem de tıpkı vefa gibi manevi ögretiler kapsamındadır. Devletten topluma tesis edilmek istenen materyalizmde bu duygulara yer yoktur.
1944'ler de hapse atılan Kut'ul Ammare'nin muzaffer komutanı Sabis Paşa ancak Demokrat Parti iktidara gelince özgürlüğüne kavuşmuştur. Ne derece bir savaştı olduğu tartışma konusu olan iki İnönü Savaşının muzaffer (!) komutanı Cumhurbaşkanıyken, tüm dünyada ses getiren bir zaferin komutanını hapse artırdığı bir ülkedeki tarih anlatımının sıhhatini siz düşünün artık.
Tarihe bağımsız ve bütün yönlendiriyle bakmanın vakti geldi, kurgulanmış propagandif anlatılanları bir kenara koyup, bilimsel çalışmalar sonucunda gerçekler ortaya çıkartılarak, Sezar'ın hakkını Sezar'a, Allah'ın hakkını Allah'a vermeli. Allah'ın bizdeki hakkı doğruluk ve hâkperestliktir.
Yoksa Hristiyanlıktaki gibi hiçbir aklî, mantiki izahı olmayan ama kilise müzikleri ve çile kültürü ile insanları etkileyerek gerçekleri örtme gibi bir romantizm ile bir noktaya kadar nesiller idare edilebilir. Yani Ankara'nın taşına baktırıp gözyaşları akıttırma bir yere kadar.
insanlar olarak gerçeklerden yüksünmemeliyiz hatta yıllarca bu konuda birileriyle cedelleşip mesele gurur noktasına gelmiş bile olsa doğruları öğrenip kabul etmek erdemdir. Kaybımız değil kazancımız söz konusu olur. En azından geleceğimiz adına.
Bakın Rönesans dönemine, hakim unsur karşısında kurguları sorgulayanlara bugün hak veriliyor Yoksa mutlak doğrularından taviz vermeyip Engizisyon'da farklı olanı sorgulayanlara değil
EYÜP ENSAR UĞUR
http://www.samanyoluhaber.com/yazar/eyup-ensar-ugur/Kurgulanan-Tarih-ve-Yitik-Zaferlerimiz/1032733/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder