Şato!
Aslında bana ilgi çekici bir konu gibi gelmemişti BOĞAZLAR! Ama dünkü yazımdan sonra inanılmaz geri dönüş oldu! Dostlarımız, bizi sevenler, ülkesi hakkında kafa yoranlar ilgisini esirgemedi!
Buradan herkese tek tek şükranlarımı gönderiyorum... Madem büyük bir ilgi gördü, o zaman hem Boğazlar'dan hem MONTRÖ'den devam edelim...
Cumhuriyet belli şartlarda kuruldu! İngilizler bu izni istediklerini yapmamız şartı ile verdiler!
Bizim tarihçiler, siyasetçiler, politikacılar, askerler ve istihbaratçılar, bu konulara pek girmez! Abartarak söylemiyorum, çoğu KURULAN TEZGAHI bilmez!
Bizim topraklar SIR MEZARLIĞIDIR!
Halk savaşır, vergi öder, askere gider, devletine sonuna kadar bağlıdır. Kendinden önce milletini düşünür ama nedense gerçeklerle bir türlü buluşturulmaz!
100 yıldır İngilizler için sadece KALABALIĞIZ!
Asıl gücün kimde olduğunu BAŞBAKAN bile olsanız açıklayamazsınız! Bilmek derttir!
Susmak zorundasınızdır! Ülkeyi ele geçiren GİZLİ TEŞKİLATI deşifre edemezsiniz!
İki cümleyle 100 yılı nasıl anlatacaksınız!
Bunca günahın vebalini kime yıkacaksınız!
Vicdanları kanatmadan, hakkı nasıl dağıtacaksınız! Çok zordur!
Belki sadece bu nedenle Süleyman Demirel Beyefendi "Türkiye yönetilmez ancak idare edilir!" diyordu! Belki gücün bizde olmadığını ima ediyordu! Bilemiyorum!
Neyse...
Türkiye gibi BOĞAZLARI ya da KANALI olan ancak para almayan başka ülke bir yoktur!
Denizleri kullanıldığı halde izin istenmeyen başka bir ülke de bulmak mümkün değildir!
Bakın ilkokuldan üniversiteye, Dışişleri'nden Genelkurmay'a, MİT'ten ekonomiye kadar her yerde Londra'nın izi vardır!
İngilizler öyle bir FORMAT attılar ki 100 yıl TÜRK olduğumuzu unuttuk! Bu topraklarda KARDEŞ olmaktan başka çaremiz olmadığını hatırlamadık! İçeriden çürüdük!
Amcasının eşine musallat olan DİZİLERİ evimize buyur ettik!
Gençlerimizin saçlarını usturaya vurmasını, vücutlarını dövmelerle doldurmasını ÖZGÜRLÜK sandık! Bayramda el öpmeyi bırakıp, ana-babamızın kabrine gitmemeyi modernlik diye algıladık!
Çocuklarımıza gerçeği öğretemediğimiz için bizi onlarla vurdular! Solcu da olsak, sağcı da olsak onlara çalışıyorduk! Ama bilmiyorduk!
Gören ve bilen yoktu! Birkaç kişi oyunu okudu ama hayatlarını zindan ettiler! Fatura çok ağır oldu! Kendi sınırların içindeki OYUNU görmek ve bunu dile getirmek hiç cezasız kalmadı!
Bakın, Türkiye belli aileler ve gizli ilişkiler AĞI tarafından kontrol altında tutulur!
Montrö de yani Boğazlar konusu da maalesef böyledir!
Bu ŞATO ne mi?
Onu anlatacağım...
Beyaz Türk sözü bizde tam olarak anlaşılmadı! Beyaz Türk dediğimiz kesim sadece PARA sahibi olan kesim değildi! Gizli, derin ilişkiler barındıran ve saklayan insanlardı aynı zamanda! Para sahibi olmak uluslararası bir ağın üyesi olacağınız anlamına gelmiyordu!
Maçka'dan Nişantaşı'na çıkarken sağ tarafta İTÜ'nün bir binası vardır! Onu geçip devam ettikten sonra şimdi meslek lisesi olarak kullanılan dev bir yapı karşınıza çıkar! İşte onun tam karşısına düşen nokta, GÜL VE HAÇ KARDEŞLİĞİNİN İstanbul'daki etkili yerlerinden biridir!
Zaten dikkatlice bakıldığında girişteki İMZALAR rahatlıkla görülebilir!
Ama bizim çocuklarımız oralara sadece eğlenmeye gittiği için bunları bilmez!
Öğretilmediği için de dikkat etmezler!
Türkiye'deki GÜL ve HAÇ Kardeşliği'nin yapısında kimlerin olduğu tam olarak bilinmez!
Ama bağlı oldukları yer Avrupa'dadır!
Tıpkı MASONİK ilişkiler gibi!
Neden MASONLAR Londra'ya bağlıdır!
Bunu düşünen oldu mu?
Neden İngiliz Kraliyet ailesi bu yapılara sonsuz güvence verdi!
Neden İngiltere'ye bağlı olan LOCALAR asla ve kat'a KADIN kabul etmezken Fransızlar'a bağlı olanlar kadınlara da "evet" dedi?
Neden bütün localar Üstad-ı Azam'a, o da Londra'daki MASAYA bağlı!
Benim bildiğim 10 bin seçkin Türk nasıl oluyor da dolaylı yoldan Kraliçe'ye iliştiriliyor?
Bu ilişkileri bilmediğimiz gibi Lozan'ı da Montrö'yü de bilmiyoruz!
Boğazlar'ın bizim olduğunu sanıp mangalda kül bırakmıyoruz!
Girin bakalım Google'a!
Anlaşmanın metinlerine bir göz atın!
Ne kadar HAKKIMIZ ve YETKİMİZ olduğunu göreceksiniz!
Şaşıracaksınız!
Çünkü yalanlarla yaşamaya alışmış bir milleti uyandırmak hiç de kolay değil!
Kimse konforunu bozmak istemiyor! "Ben mi değiştireceğim!" diyor!
Herkes mal, mülk, para ve etiket peşinde koşuyor! Böyle olduğu için de STAR olacağız derken figüran bile olamıyoruz!
Düne kadar olamadık!
Lozan'ı Türkiye adına kim imzaladı, kim etkili oldu sorularının cevaplarını bilmediğimiz gibi Montrö'de karşımıza oturanları da ıskalıyoruz!
Sadece EFSANELERLE yaşamayı tercih ediyoruz!
22 Haziran 1936'da Montrö'de BOĞAZLAR hakkında söz söyleme yetkisi olan Fransa, Bulgaristan, Büyük Britanya (İngiltere değil!), Yunanistan, Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Japonya ve Avustralya Türkiye'nin karşısına geçti! İngiltere adına masada bulunan LORD STANLEY'di!
Türkiye ise Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Paris Büyükelçisi Suad Davaz, Dışişleri Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Korgeneral Asım Gündüz, Sivas Milletvekili ve raportör Necmettin Sadak tarafından temsil ediliyordu!
Türk heyeti harıl harıl anlaşmaya hazırlanırken, içinde Avustralya yetkilisinin de bulunduğu karşı heyet fotoğraftaki ŞATO'da biraya geliyor ve "Türkler'i nasıl oyuna getiririz!" diye düşünüyordu!
O ŞATO sıradan bir yapı değildi!
Nişantaşı'nda gördüğümüz o yapının AĞABEYİ idi! Bulutların arasına gizlenen şato, GÜL VE HAÇ KARDEŞLİĞİ'nin Avrupa'daki en gizemli merkezlerindendi!
Belli günlerde özel gündemle insanları bir araya getirirdi!
Boğazlar'ı bize veriyormuş gibi yapıp vermeyen AKIL da oradaydı!
Bizim kaderimiz buydu!
Hep masada yenilirdik!
Daha yeni yeni ayağa kalktık!
Ama karşımızdaki KARDEŞLİĞİN ne olduğunu bilmiyoruz!
Bilmediğimiz için de her şeyi TESADÜF olarak yorumluyoruz!
Canımızı yakan da bu oluyor hep!
Unutmayın sahip olmak için önce BİLMEK gerekir! Biz bilmeden tam 100 yıl sahip olduğumuzu düşündük! Bu nedenle şimdi bilerek hareket edenler hedefte!
OYUNU böyle okuyun!
Gençler, özellikle siz!
Başka türlü ZAFER mümkün değil!
Ergün diler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder