12 Kasım 2013 Salı

424 ) BİR SİNEMACININ FİLM GİBİ ANILARI !..


   İlk Türk sinemacılarından Cemil Filmer'in 1984'de vefatından altı yıl önce yayımladığı anıların yalnızca Türk sinema tarihi açısından önemli olduğunu sanmayın sakın ; son derece akıcı ve samimi bir üslupla yazılmış anılar, siyasal ve sosyal tarih bakımından da önemli ve ilginçtir..
  1894 yılında İstanbul'da doğan Cemil Bey'in babası Ahmet Şükrü Bey (aşağıda, fesli), alaydan yetişerek Sultan Abdülhamid'in Süvari Muhafız Alayı komutanlığına dek yükselmeyi başarmış.. 

  Ünlü bombalı Yıldız suikastı sırasında Ahmet Şükrü Bey sarayda görevliymiş. Patlama o denli şiddetli olmuş ki, ta Şişli'deki evlerin camları kırılmış !..
  Cemil Bey, dönemin geleneksel eğitiminden sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesi'ne girmiş. 31 Mart Ayaklanması sırasında Rüştiye tatil edilmiş, subay adayı olan okullu gençlerin can güvenliklerinin sağlanması için, tüm öğrenciler evlerine gönderilmişler..
   

  Daha sonra Kuleli Askeri İdadisi'ne devam etmiş. Okulda öğrenci sayısı arttığı için bir yıl Edirne'de okumuş.. Son sınıfta iken, Balkan Savaşı sırasında, bir ara Harbiye'ye gönderilmiş. Burada gördüğü ağır eğitimler esnasında ciddi bir şekilde hastalanınca, ailesinin ısrarı üzerine, 1913'de askeri okuldan ve tabii askerlikten ayrılmak zorunda kalmış..


   Askerlikten ayrılmak zorunda kalan Cemil Bey, ailesinin bazı İttihatçı yakınları aracılığı ile, sivil hayatta çalışmaya başlamış.. "Kısmi Siyasi"de.. Görevi Talat Paşa'nın dosyalarına bakmakmış..
"Teşkilatın kırk fedaisi vardı. Kışın soba başında toplanır, dışarıda gördükleri vazifeden dönünce, tabancalarının namlu dumanını bize üflerlerdi. Gözlerini budaktan sakınmaz, gizli işleri gören, muhalifleri temizleyen Rumelili korkunç adamlardı.."

   Cemal Bey'in ilk görevi, lüks gazino ve eğlence yerlerini dolaşarak, buraya gelen casusları takip etmekmiş.. Kendisine bu görev dolayısıyla arzu ettiği kadar para harcama yetkisi de tanınmış.. Cemil Bey, içinde hanımların da olduğu, "tatlı bir gece hayatı"na başlamış...
   Günün birinde Talat Paşa onun Parti'ye alınmasını istemiş, fakat Cemil Bey'in babası "Oğlum, Partiye girme..Bugün biri gelir, yükselirsin ; öbür gün başkası gelir, yerinden olduğun gibi, canından da olursun, sakın ha !.." diye öğüt verdiğinden, Partiye girmemiş ve görevinden istifa etmiş..
   Kısa bir süre için bankada memurluktan sonra, ticaret hayatı daha cazip geldiği için, Edirne'de bir dükkan açmış ve ağabeyi ile birlikte ticarete başlamış.. Epey de para kazanmış.. Ne var ki bu kez de seferberlik ilan edilmiş.. Cemil Bey İstanbul'a dönmüş ve askere alınmış.. Yakacık Yedek Subay Talimgahındaki eğitim sonrası, tam Çanakkale'ye teğmen olarak gönderilecekmiş ki :
"Ben uzun boylu olduğumdan sıra başı dururdum. Komutanlar ip gibi tabur düzeninde dizili askeri teftiş ettiler. Tabur Komutanı benim önüme gelince döndü ve bana bir adım öne çıkmamı emretti. Ben, o bin kişinin içinde, bir adım öne çıkarak durdum.. Ne oluyordu ? Arkadaşlarım harbe gidiyordu, ben niye ayrılmıştım ? Diğerlerine yürümeleri için komut verildi ve gittiler. Hepsi de sonradan Çanakkale'yi kanlarıyla sulayan yiğitler oldular. Ben ise Orgeneral Waytmann'ın emir subaylığına seçilmiştim. Bu, kaderin bir cilvesidir.."
    

  

   Tesadüfen İstanbul'da kalan Cemil Bey, burada geçirdiği tatlı geceleri içtenlikle anlatmaktadır :
"Bir gün generalin yanına çıkmıştım. İçeride İsmet Bey'i (İnönü) selam vaziyetinde buldum. General fena halde öfkeliydi. Elindeki gümüş saplı kırbacı masaya vuruyor, sinirli sinirli konuşuyordu. Arkası bize dönüktü. İsmet Bey de ayaktaki durumunu bozmadan onu dinliyordu. General bana bazı emirler verecekti.. Ben orada öyle, bir elim başımda selam vaziyetinde dururken çok tuhaf bir şey oldu. Tam karşıma gelen açık pencereden bir kız gördüm. Karşıdaki evin penceresinden bana bakıyordu. Bir süre sonra bana işaretler vermeye, göğsünü açıp göstermeye başladı. O devirde bir kızın göğüslerini böyle alenen görmek müthiş bir şeydi.. Ben, bulunduğum selam vaziyetini bozmamaya çalışırken, devamlı terliyordum. Sonradan arkadaş olduğum bu kız, Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın yaverinin dostuymuş.. Paşa Şam'a gidince yaveri de tabii onunla gitmiş ve kızı yalnız bırakmış.. Babamın romatizmalarının azdığı ve bu yüzden Bursa'ya gittiği bir gün, onu Vaniköy'deki eve götürmüş ve güzel bir gece geçirmiştim.."

   Sonra, Cemil Bey'in taburunu Filistin Cephesine gönderirler. İstanbul'dan başlayan yolculuktaki bazı gözlemleri acıdır :
"Almanlar bizim müttefikimiz olmalarına rağmen, onların neferleri bile trende birinci mevkide, kadife koltuklarda seyahat ediyor ; bizler, hatta bizim subaylar bile, ikinci mevkide gidiyorduk.."

   Ancak tam Halep'e varmışlardır ki, son anda emir değişir ve Cemil Bey'in birliği Urfa-Viranşehir dolaylarında asker kaçağı eşkıyaları bastırmak ve asayişi sağlamakla görevlendirilir. Bölgede yakaladıkları eşkıya reislerinin rüşvetle nasıl serbest kaldıklarını da yana yakıla anlatmaktadır.. Bu arada, "doğuştan tüccar ruhlu" olduğundan olacak, savaş içindeyken dahi askerken ticaretle uğraştığını ve bundan da para kazandığını yazıyor..

   İzinli olarak bir süre İstanbul'da kalıp sonra yeniden cepheye hareket eder. Adana'da biraz kaldıktan sonra, Gazze Cephesine döner. Halep'e, Şam'a, Nablus'a ve Kudüs'e gelir.. İngiliz saldırısı karşısında Kudüs'te büyük bir karışıklık vardır. Kentin düşmesi an meselesidir ve Kudüs tahliye edilmektedir :
"Alman konvoyları yolu doldurmuştu. Ancak ne bir yaralı, ne de bir asker alıyorlardı. Düşmanca bir tutum sayılacak derecede, sadece kendilerini düşünüyorlardı. Kamyonların üzerinde kuş kafesleri, yiyecek, türlü eşyalar gidiyordu ama, yaralıları almıyorlardı.." 

   Cemil Bey de, canını kurtarmak için, nereye gittiğini bilmeden kaçmaya başlar. Başına neyin geleceğini bildiğinden ana yoldan ayrılır ve tarlaların arasından kaçar. Bu, isabetli bir karar olmuştur ; çünkü İngiliz ordusunun öncüleri olan Hintli süvariler, ana yollardan kaçanlara yetişmişler ve onları mızraklamışlardır. Sonunda yeniden bir askeri birliğe rastlar ve onlarla bilfiil İngilizlere karşı savaşır. Sonra, ricat halinde önce Nablus'a ve oradan da Şam'a gelir..

   Fotoğrafçılıktan anlayan bir subay olarak,İstanbul'a Ordu Film Merkezi'ne atanır. Kozlu Linyit Ocakları hakkında ilk çektikleri hareketli filmi Talat, Enver ve Said Halim Paşalar da seyretmiştir. Cemil Bey daha sonra Enver Paşa'nın Ortaköy'deki sarayında kendisinin, Naciye Sultan'ın ve çocuklarının hep birlikte fotoğraflarını çekmiş, hatta bahçede dolaşırlarken hareketli olarak filmlerini bile almış..

   Nihayet günün birinde savaş biter :
"Harbiye Müsteşarı İsmet Bey (İnönü) Bey idi. Bir gün bizi Harbiye Nezareti bahçesine topladılar. Ölmeyip, sakatlanmayıp, sağ kalan yedek subaylar.. Binlerce kişiden 90-100 kadar yedek subay kalmışız.. Bize, artık harbin bittiğini, memleketin kötü durumda olduğunu, açılan yaraları bizlerin saracağı, çok çalışmamız lazım geldiğini, ölenlere rahmet, kalanlara sıhhat dileyerek sona eren bir konuşma yapıldı.. Artık resmen görevimiz sona ermiş, terhis olmuştuk. Her birimizin cebinde 10 lira var veya yoktu !.."

   Anıların bundan sonraki bölümleri genellikle sinemacılık üzerine.. Ama yine de aralarında birkaç ilginç anekdot var..
... Cemil Bey, Sabahat Hanım ile evlendikten sonra, kayınvalidesini ziyaret etmek için evlerine gelen Mustafa Kemal Paşa ile ilk kez tanışıyor (1919)...
... İstanbul'a gelen Refet (Bele) Paşa ile Türk ordusunun Kabataş İskelesinde hareketli filmini çekiyor...
... İzmir'in kurtuluşundan sonra, Cumhuriyet ilan edilmeden önce, İzmir'e gelen Mustafa Kemal Paşa ve yeni evlendiği Latife Hanım ile, Göztepe'de Muammer Bey'in köşkünde görüşüyor...
"Masada içki devam ediyor ve çok içenler, birer birer ayrılıyorlardı. Saat epeyce ilerlemiş ve masa tenhalaşmaya başlamıştı. Vasıf (Çınar) Bey, bir ara kalkarak zeybek oynadı. Gazi, bana da içki ikram etti. Kendi eli ile bir zeytin tanesi verdi. Ben espri olsun diye, 'Paşam, biliyorsunuz içki yasağı var. Ben buradan kalkıp eve giderken yalpalarsam, sonra komiser beni yakalar' dedim. Gazi Paşa gülerek, 'Sen iç, iç.. Ben o yasağı bu meredi ağzından içenlere değil, burnundan içenlere koydum' yanıtını verdi.."

   Bir gün de Mustafa Kemal, Latife Hanım'la birlikte, cephe filmlerini seyretmek için, Cemil Bey'in İkiçeşmelik'teki sinemasına gelmiş :
"Eğilerek alt salondaki seyircilere baktı, hepsi erkekti. Bana döndü ve 'Neden aralarında kadın yok ?' diye sordu. Ben, 'Paşam, sadece salı günleri kadınlara bir matine yapıyoruz, diğer günler yasak' yanıtını verdim. Bunu duyunca yaverine, 'Muzaffer, aşağıya in ve dışarıdaki kadınları içeriye al' dedi. Bir süre sonra sinemanın içi, çıkışta Gazi'yi görebilmek için bekleşen kadınlarla doldu. Türkiye'de ilk olarak orada, Ankara Sineması'nda, Müslüman kadınlarla erkekler bir arada, Gazi'leri ile birlikte film seyrettiler.."        




   














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder