14 Eylül 2013 Cumartesi

Daha Çok Ölü İstiyorum

Daha Çok Ölü İstiyorum”

Savaş daima çok ölü ister. Savaşanlar öldürmek için niyetlidirler. Düşmanı öldürdüklerini sanırlar çok zaman. Oysa çokça çocuk, kadın, masumlar ölür. Öldürmek bir hastalık, bir cinayet hâline dönüştüğünde orada din-i mübin, yani İslâm yoktur. Ene vardır, insanın câni tarafı vardır. Öldürmekten zevk almaya başlayan bir nev’i nekrofil insan tipi ortaya çıkar. Suriye’de Esad canilerinin, Mısır’da darbeci generallerin, Doğu Türkistan’da Çinlilerin yaptığı da budur. Her yerde böyle. Türkiye’de bir zamanlar böyle değil miydi? PKK ve Ergenekon nekrofilleri, yani ölü sevicileri, defalarca öldürmekten hoşlananlar, “daha ölü istiyorum” diye iktidarlarını ve varlıklarını meşrulaştırmaya çalıştırıyorlardı.

Nekrofil ulusalcılar “düşmanı kendileri çoğaltır, düşmanın çokluğuna baktıkça rejimini tehlikede görür ve yeniden kan dökmeye kalkarlar…” Nekrofil Türk ve Kürt ulusalcılar “iyi ve adil bir toplumun inşacısı değil, mevcut kötü toplumun zalim bir yıkıcısıdır.” Şiddete dayalı iktidar gösterilerinde “soğuma” başlayınca “daha çok ölü istiyorum” diye tâlimat yağdırırlar.

Şair Mehmet Narlı’nın mısraları, “sağcı” ve “solcu” gibi etiketleri de kullanan nekrofil azgınlarca ifsad edilmeye çalışılan ölü adaylarının tepkisini en trajik yanıyla dile getiriyor: “Anladım ki ya ölüye yer var aranızda ya köleye / Ben de solunuzdan girip öyleyse sağınızdan çıkarım / Solunuzdan yani uyuşmuş tarafınızın namussuz yaşamından / Ne güzel işgal ettiniz ne ince jurnallediniz ne puştça sattınız / Hemen kutsanmış efendiliğiniz için üç kere: yaşasın ölüm / Yaşasın yaşayabiliyorsa zulümle karılmış toprağa basan.”

Ulusalcı nekrofiller, kendi iktidarları için devleti en yüksek ideal noktaya taşımayı dikte ederler. Kişilik ve iktidarlarının alâmet-i fârikası, rejimperest, doktrinperest olmalarıdır. Sürekli olarak güvenlik sendromuyla ölümlerin, öldürmelerin devam etmesini isterler.

Ecnebî yazar Luis V. Thomas’ın ifadesi bu zihniyeti isabetlice târif ediyor: “Eğer kullanmayı bilirseniz ölü bir beden çok etkili bir araçtır.” Türk ve Kürt ulusalcılar, yani Ergenekon ve Kandil’deki ortak derin güçler “ölünün” gücünü iyi biliyor, ölü üzerinden sürekli güç gösterisi yapıyorlar.

Türk ve Kürt ulusalcılar makyavelisttir. Hâkimiyetlerini oluşturmak ve iktidarlarını meşrûlaştırmak için fikirlerini “ülkü” ve “dâva” hâline getirerek her türlü çâreyi mübah görürler. Suret-i haktan görünerek sahte ve kurgucu ideolojileriyle ferdin kendini devlette birliğin en yüksek derecesine ulaşması anlamına gelen “fena fi’d devlet” olmasını ve kutsallaştırdıkları ulusalcı devletin birliğinde erimesini isterler. Bu istikâmette toplumu sahte ve abartılı sloganlarla kışkırtırlar.

Ulusalcı nekrofili, kurduğu doktrine tapan ve bu uğurda kucağında yaşadığı milletin yaşayan değerlerini ezip geçebilen bir zorbadır. Kendi otoritelerine ve ideolojilerine biat etmeyen, üretip çoğaltan, çatışmasız yaşayan milletin hiçbir önemi yoktur.

İki taraf da milletçe yaşanılan hayattan, merhametten ve adâletten mahrum ideolojik bir ulusalcı güce tapar. İki taraf içinde, sevgisi, yüreği ve inançları olan “Türk” ve “Kürt” insan önemli değildir. Önemli olan “ulusalcı Türk ve Kürt” hegemonyasıdır.

Onlar için Cromwell’in sözü başucu levhasıdır: “On yurttaştan dokuzu benden nefret mi ediyor? Eğer yalnızca onuncusu silahlı ise, bunun hiçbir önemi yoktur.”

Tedavisi zor bir hastalıktır nekrofil ulusalcılık. Ulusalcı nekrofili’nin antitezi olan biyofil (hayat sevici) kişi “öteki”ne hoşgörüyü şiar edinmiş yaşatıcı bir medeniyet tavrı ve düşüncesi içindedir. Biyofil Müslüman Türklükte “öteki” yoktur. Asırlardır yaşayagelen milletin birlik ve dirliğinin mihveri olmuş bir sosyo-kültürel ve siyasî yapıyı yaşatmaya çalışır.

NEKROFİL İNSANIN ANTİTEZİ BİYOFİL İNSANDIR

Biyofil Türklük etnik bir kimlik değil, İslâm’ın icap ve değerleriyle meczolmuş ve bünyesindeki diğer Müslüman kültürleri de ihtiva eden medeniyetçi bir sistemin adıdır. İslâm inanç ve geleneklerinden mücessem çatışmasız bir hayatı medeniyetleştirmiştir ki, devlet ve millet bu zemin üzerine inkişâf etmiştir. Hayata, yaşayan her varlığa, insan, bitki, çevre, kültür ve medeniyet değerlerine duyulan bir saygı ve aşk vardır. Allah'ın yarattığı her şeyi “yaratılanı severiz yaratandan ötürü” düsturuyla yaratılış çerçevesine oturtur. “Karşı taraf” saldırmadıkça “düşmanlık” yoktur. Haksız fetihlere meyletmez. Kendi ülkesinde var olan farklılıklara eşref-i mahlûkat ölçüsünce hoşgörülüdür.

Biyofil Türklük; "kendine saklamak" ve "kendine biriktirmek" değil, inşa etmeyi yeğleyen ve “daha çoğa sahip olmaktansa, kendisi daha çok olmak” demektir. İnsanını "sevgi, mantık ve örneklerle biçimlendirmektir. Kaba kuvvetle insanları şeylermişçesine” ulusalcı bürokratik bir tavırla yönetmez.

Biyofil kişilik, yaşatıcı olanı değerleri koruyan ve insanıyla bütünleştiren bir ameliyeye sahiptir. Biyofil devlet de yönetenle yönetilenin aynı değerleri ve hayat nizamını muhabbet havası içerisinde özümsemesiyle ortaya çıkan bir sistemin adıdır. Öğretmenin öğrenciye, mürşidin müride, ustanın çırağa emek verdikleri bir süreç gibidir biyofil devlet ve toplumun varlığı.

Ulusalcı nekrofil kişiliğin özelliği ise, “kendine yontmak, kendinde olmayana, kendinden olmayana düşmanlıktır.” “Yaratılanı yaratandan ötürü” hoş görüp sevmez. Ulusalcı nekrofilin metodu despot bir şekilde toplumdaki oturmuş değerleri yabancı olanla değiştirmektir.

Batı, ilk çağ Roma’sından bu yana nekrofildir. Seyid Hüseyin Nasr’ın tesbitiyle, “tabiatı, çevreyi bir daha gerek olmayacakmışçasına tahrip edip yok eden Batılı zihniyet” nekrofil davranış ve düşüncenin kaynağıdır. Dolayısıyla modernizm ve kapitalizm de nekrofilik tezahürler taşır. Âmâ üstadım Cemil Meriç’in ifadesiyle “kıyıcılık, kanında var Avrupa’nın. Yunan destanları birer cinayet salnâmesi. Yunan, İskandinav veya Germen destanları.”

TEK PARTİ DÖNEMİ CHP’Sİ NEKROFİL, SAİD-İ NURSİ BİYOFİL

Devletlerin tavrı dikkate alındığında dünyayı sömürmeye ve biçimlendirmeye soyunan en zalim nekrofil devlet ABD ve İsrail’dir. Milletiyle çatışma alâmeti taşımadan, inançlarını mütecanis bir şekilde aksiyona dönüştürüp milletiyle yekpâre bir şekilde gerçekleştirdiği fetihlerden dolayı Fatih Sultan Mehmet’in tavrı nekrofil değil, İ’lâ-yı Kelimetullah’ı tebliğ etmek için savaştığı toplumun din, milliyet ve hayat haklarına hürmet edip koruyan, biyofilinin genişlemesini sağlayan medeniyetçi bir hamledir.

Osman Gazi ve Şeyh Edebali milletiyle bir bütün olarak rızaya dayalı çatışmasız kurucu ve yaşatıcı tavırlarıyla biyofildirler. Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bayram Velî gibi zâtlar da kuşatıcı biyofilik kişiliklerin büyük öncüleridir.

Bâzı kişi ve partilerin siyasî metod ve fikirlerine bakıldığında, Tek Parti Dönemi’ndeki Ali Çetinkaya, Necip Ali, Kılıç Ali, Recep Peker vb. CHP’liler ulusalcı nekrofil, Said-i Nursi, İskilipli Âtıf Hoca ve Necip Fazıl Kısakürek biyofil öncülerdir.

Bu mânada İslâmî düşünceyi esas alan şair ve mütefekkir Sezai Karakoç'un duruşu biyofildir. Cihad adı altında farklı mezhep ve anlayışta olanları “öldürülmesi gereken düşman” olarak gören bâzı İslâmcı akımlar da nekrofilik tavır içindedirler.

İslâmî dünya görüşünün adaletli bir devlet ve medeniyet olması için bu istikamette bir terbiye ve zihniyet olgunlaşmasını sağlayan tasavvufî gruplar, ehl-i sünnet çizgisinde olan tarikat ve cemaatler son derece biyofildirler.

Tavır ve fikirlerine göre nekrofil ve biyofil kişiliklere Türkiye dışından birkaç misal vermek gerekirse, Napolyon nekrofil, Valery biyofil; Mussolini nekrofil, Dante biyofil; Hitler nekrofil, Geothe biyofil; Mao nekrofil, Konfüçyüs biyofil; Stalin nekrofil, Soljenitsin biyofildir.

“Devrimci cumhuriyetin” Nekrofil ruhlu “önder”leri de ideolojilerinin bekâsı için ölümseverlikten faydalandılar ve iktidarlarını sağlama almak için bir müddet ölüm makinelerini çalıştırdılar. İstiklâl Mahkemelerince “devrimlerin” yerleşmesi için hukuka dayanmayan usullerle ve irtica mizansenleriyle bir hayli insanın idam ettirilmesi nekrofil bir tavırdır.

Şapkaya muhalefet, İslâm’ın ve hilafetin manevî gücünün kaldırılmamasını dile getirmek gibi muhtevasında devlete isyan olmayan hareketlerden dolayı verilen yüzlerce idam kararlarının altında nekrofil ihtiraslar vardı. Ne kadar çok insan öldürülürse totaliter ulusalcı iktidar o kadar pekişmiş olacaktı

Hâsılı, ülkenizdeki, partinizdeki, çevrenizdeki nekrofillerden sakınınız. Onlar savaşla ve ölü sayısıyla varolurlar.


Ali İlbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder