31 Ağustos 2013 Cumartesi

398 ) İMPARATORLUKTAKİ EN ÜNLÜ RUM AİLESİ ..

   

   Köprülü ailesinin Hristiyanlara karşı hoşgörüsü ve dış meselelerdeki kavrayışı sadece kendi yargılarının değil ; aynı zamanda yanlarında Hükumet Baştercümanı , İmparatorluk Danışmanı ve Avrupalı sefirlerin güvenini kazanmış kişi sıfatlarını kendisinde barındıran bir insanın var olmasının da sonucuydu. Bu insan, Aleksander Mavrokordato ( üstte) idi.  
   Mavrokordato ailesi, Osmanlılar gibi, Rumların İstanbul'u bir yükselme aracı olarak kullanışlarının açık bir örneğidir. Elbette, sırası geldiğinde, Osmanlı'nın uşakları haline gelişlerinin de.. Bu ailenin tarihi Güneydoğu Avrupa'nın tarihidir..
   Mavrokordato'ların itibar görmesinin nedeni lisandı. 1580 yılından sonra, Osmanlı kafasının dışarıya kapanmasıyla birlikte, pek az Müslüman Osmanlıca, Farsça ve Arapça dışında herhangi bir dil biliyordu. Bu nedenle veziri azamlar sefirlerle görüşmelerinde bir çevirmene ihtiyaç duyardı. Eğitim görmüş Rumlar hem Osmanlıca'yı, hem de Batı dillerini bilen az kişi arasındaydı. Öte yandan, azınlık mensuplarının devlet hizmetine seçilmesi pek uygun değildi. 
   Bu ailenin İstanbul'da ilk ortaya çıkışları 17. yüzyıldadır. Gıda malzemesi ticareti ve tarım yoluyla servet kazanmış olan Rum tacir Skarlattos ya da İskerletoğlu, 1631 yılında bir yeniçeri tarafından öldürüldüğünde geriye bir milyon kuruş bırakmıştı. İskerletoğlu'nun zengin kızı ve Eflak Prensinin dul eşi Roksana, Ege'nin en zengin adalarından Sakız adası ahalisinden yakışıklı bir ipek tüccarı olan  Yani Mavrokordato'ya aşık oldu ve evlendiler. Oğulları Aleksander 1641 yılında doğdu. Üç yıl sonra babası Yani öldü. 
   Roksana, oğlunun okumak üzere Batıya gönderilen ilk İstanbul vatandaşları arasında olmasını sağladı. Aleksander önce, 16. yüzyıl başında İstanbul'dan sürülenlerin Roma'da kurduğu Yunan üniversitesine devam etti. Sonra da, kan dolaşımı üzerine bir tez de yazdığı Padua ve Bologna üniversitelerine.. 
   1665-1672 yılları arasında Patrikhane Akademisi başkanlığı yaptı. Karizmatik, güzel konuşan, retorik ve tarih konularında eserler vermiş bir kişi olarak, İstanbul Rumları arasında giderek düzelmeye yüz tutan tahsil eğitiminin canlanmasını teşvik etti. 
   1670 yılında, büyük bir servet sahibi Sultana Khrysokoleos ile evlendi. Moldovya Prensi Büyük Stephenos'un soyundan gelen bu kadın, Eflak ve Boğdan'ın pek çok soylu ailesiyle akrabaydı. 
   Hekimlik bilgisi Aleksander'ın Osmanlı hiyerarşisi içinde yükselmesini sağladı. Pek çok paşanın hekimi olmasının yanı sıra, 1671 yılında Vezir-i Azam Fazıl Ahmed Paşa'nın hekimliği ve Baştercüman Panagios Nikousios'un sekreterliği görevine getirildi. Mavrokordato 1673 yılında Nikousios'un ölümü üzerine Baştercüman oldu. Böylelikle Osmanlı amirlerinin kendisine verdiği isimle İskerletzade İskender diğer Rumlara tanınmayan bir hakka sahip olarak kakım kürkünden bir başlık giymeye, at üstünde dolaşmaya ve silahlı muhafızlar eşliğinde gezmeye başladı. Görünüşü neredeyse tam bir Osmanlı idi. Henüz 32 yaşındaydı..
   Bu tarihten sonra, Aleksander'ın talihi imparatorluğun talihi ile paralel seyretti. Osmanlı'nın 1683 yılındaki Viyana yenilgisinin ardından zincire vurularak hapse atıldı ve 300 kese para cezasına çarptırıldı. Bu miktar, Eflak Prensliğinin yıllık toplam vergisinden 20 kese fazlaydı !.. Karısı ve annesi de hapse atıldı. Annesi serbest bırakıldıktan altı ay sonra öldü.. Ne var ki, Avrupa'ya ilişkin bilgisi ve konuştuğu diller kendisini vazgeçilmez kılıyordu. Tercümanlık için Fransa sefirinin önerdiği Sefer Ağa isimli, Venedikli bir dönme yeterince ehil çıkmamıştı. Böylece Mavrokordato 1687 yılında tekrar görevinin başına döndü. 
   Osmanlı ve Habsburg imparatorlukları arasında Karlofça Antlaşmasının imzalanmasında yardımcı oldu. Barış görüşmelerinde gösterdiği başarının ödülü olarak, Aleksander Mavrokordato 1700 yılında Hükumet Müsteşarı oldu. Kendisine Sultan tarafından kakım kürkünden bir cübbe ve Kutsal Roma İmparatoru tarafından Bizans elyazmaları verildi. 
   1703 yılında şehirde ayaklanma baş gösterdiğinde Fransız sefaretine sığındı ve görevinin başına dönebilmesi için bu defa 200 kese ödemesi gerekti. 
   Aleksander Mavrokordato, 1710 yılının ocak ayında, arkasında 500 kese nakit bırakarak öldüğünde hem tehlikeli bir düşman, hem de çok hatırşinas bir dost olarak tanınıyordu..
   Bir Fransız diplomatının, "Avrupa'nın en iyi aktörlerinden biri" dediği bu adamın, kendisini hapse atıp hırpalayan Osmanlı'ya hangi son noktada bağlı kaldığı merak edilebilir. Acaba bu nokta Rumların ve Rusların yeni bir Bizans İmparatorluğu düşü müdür ?..
   İmparatorluğun gücü, tebaasının gözü kapalı itaatinde ve kariyer yapısının esnekliğinde yatıyordu. Zayıf noktalar ise sultan ve paşaların tantanalı maiyetlerinde , her yol ortalığı kırıp geçiren salgın hastalıklarda, parasının ve hukuk sisteminin sakatlığında, yetenekli subay eksikliğinde ve yağmacılık alışkanlığında aranmalıydı..Hiç şüphe yok, Mavrokordato bir çöküş beklentisi içindeydi. Karlofça görüşmeleri sırasında Avusturya'dan yüklü rüşvetler almış ve "Türklerin istikrarsızlığını, hainliğini ve diğer barbarca ve zalimane özelliklerini" ifşa etmişti. Bu arada Babıali'den gelen talimatların kopyalarını da gizlice Viyana'ya gönderiyordu. 
   Diğer yandan Fransız sefiri kendisini Rusların "eski Rum imparatorluğunu yeniden kurma" emellerine yakın ve "Babıali'nin çıkarları aleyhine bile olsa" Rumlara yardıma hazır buluyordu. Gizli yazışmalarda "Ali" diye hitap ettiği Mavrokordato'yu askeri bilgi edinmek amacıyla kullanıyor, "Ali" ise bu hizmeti karşılığında, daha sonra artıtılmak üzere, yılda 2.400 lira alıyordu. Dolayısıyla Mavrokordato aynı anda Osmanlı, Rusya, Avusturya ve Fransa için dört taraflı çalışan bir casus olarak değerlendirilebilir.. 
   Öte yandan, maaş ya da rüşvet karşılığı bilgi satışını Vezir-i Azam'ın bilgisi dahilinde gerçekleştirmiş olması da mümkündür. 1699 yılında Mavrokordato'nun diplomasisi imparatorluğa umulandan daha bol toprak bırakıyordu. 
   Osmanlı Devleti'nin bu aileye sağladığı avantajlar öyle büyük ölçekteydi ki, yabancı ülkelerden kazançları ne olursa olsun, son noktada Osmanlı'ya bağlıydılar.. 
   
  

   Oğlu Nikholas Mavrokordato (üstte), 1709 yılında Eflak tahtına geçmişti. 1680 doğumlu Nikholas Yunanca, Latince, Osmanlıca, Arapça, Farsça, İtalyanca ve Fransızca bilen, pek çok konuda bilgi sahibi bir alimdi. Bunların hepsini İstanbul'da öğrenmişti. 1700-1709 yılları arasında baştercümanlık yaptı. Kendisine Fransızca tahsilinde yardım etmiş olan Protestan mülteci 
La Motraye, "Bu kadar büyük ve iyi eğitilmiş belleğe sahip başka birini tanımadım" diyordu.. 27 Kasım 1710 tarihinde Boğdan Prensi oldu.  

   PHILIP MANSEL'in "KONSTANTİNİYYE" adlı kitabından derlenmiştir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder