Dil-sizlik dev-i-rimi!
Bugün 16 Ağustos; 1 Kasım'da kabul edilen harf devriminin, 1928'de üniversite öğretim üyelerine ve edebiyatçılara tanıtılmasının yıldönümü.. Bu tanıtımın arkasından 8-25 Ekim'de de sınava tutuldular.
Latin Harflerine geçiş için gösterilen ilk öncelikli sebeb; batı kültürüne duyulan hayranlık ve Avrupa'nın üstünlüğüne duyulan inançtır. 1922 tarihinde M. Kemal'in Halide Edip ile yaptığı sohbette böylesi bir değişikliğin sert önlemler gerektireceğini söylemiştir. Hüseyin Cahit'in harf devrimine geçiş konusundaki telaşına rağmen, M.Kemal'in daha vaktinin gelmediği fikrine mukabil, Kâzım Karabekir; "İslâm'ın bütünlüğüne zarar vereceği"gerekçesiyle bu talebi reddetmiştir. M.Kemal ve Kazım Karabekir arasında, milli mücadele döneminde başlayan büyük dostluğun hangi noktalarda bozulmaya başladığını da anlamak mümkün.
Dil devrimini büyük bir heyecanla bekleyenler olduğu gibi muhalif olanlar da vardı. Lakin bir önceki yazımda da paylaştığım İngiliz Raporlarında da belirtildiği gibi, muhalif olanlar ses çıkarmanın yalnızca kendi aleyhlerine olacağı korkusuyla, ve M.Kemal'in kafaya koyduğu herşeyi ne pahasına olursa olsun yapacağını bildikleri için sessiz kalmak zorunda hissettiler kendilerini. Ses çıkaranların da, daha sonrasında başka sebeplerden dolayı sesleri kestirildi.
Bu değişikliğe çok da yandaş bir tavır sergilemeyenler arasında İttihat ve Terakki cemiyeti de vardı. 1914 yılında Kılıçzade Hakkı'nın "Hürriyet-i Fikriye" adlı dergide yazdığı ; Latin Harflerine geçişin kaçınılmaz olduğunu ve yavaş yavaş alışılmaşı gerektiği konulu makalesi sebebiyle, derginin, İttihat ve Terakki iktidarı tarafından yasaklanması da bu duruşun bir ispatı niteliğindedir.
Tabi bu duruşunun arkasında; daha önceleri dergi (TANİN) çıkarttırdıkları, hatta kendi içlerinden milletvekili seçilen Hüseyin Cahit'in; daha sonraları kendi aleyhlerinde yazması sebebiyle aralarında yaşanan düşmanlığın etkisinin olup olmadığı bilinmez.
Hüseyin Cahit'in 1. Dünya Savaşı sonrası İngilizler tarafından tutuklanıp "Bekirağa Bölüğüne" konulan 78 kişi arasında olmasının, ancak Malta'da onlara nisbetle ayrıcalıklı olup, otelde kalması ve ailesinin getirilmesinin sebebinin ne olduğu da tarihimizin kayıp sayfaları içindedir.
Yeni alfabenin hayata geçirilmesi için oluşturulan komisyonun; geçiş için önerdiği 5-15 senenin de; Falih Rıfkı'nın aktarmasına göre M.Kemal tarafından hoş karşılanmadığı, ve "ya üç ayda olur ya hiç olmaz" tepkisiyle cevaplandırıldığı söylenir.
Yeni harflere geçiş için öne sürülen bir diğer sebebin de okuma yazma seviyesindeki düşüklük olduğu belirtilir. Oysaki, Sevan Nişanyan'ın " Yanlış Cumhuriyet" adlı kitabında istatiskî olarak belirttiğine göre okuma yazma seviyesinin gösterdiği değişikliğin harf devrimiyle çok da alakalı olmadığı ortaya çıkar. O halde harf devrimi için öne sürülen sebepler; asıl maksada perde; ici boş ve kof bahanelerdi.
Bu durumda aklıma; Aliya İzzetbegoviç'in cümleleri geliyor: " Arap harflerinin kaldırılmasıyla Türkiye için, yazıda korunan geçmişin bütün nimeti kaybolmuş oldu.Birçok"paralel" reformlarla beraber, yeni Türk nesli kendini manevi dayanaktan yoksun ve âdeta bir çeşit manevi boşluk içinde buldu. Türkiye kendi hafızasını, geçmişini kaybetti. Bu durum kime gerekli idi?"
Onca âlim ve ulemanın bir gecede, bir ilkokul öğrencisinden farksız durumları kime ne kazandırdı?
Üstad'ın bu konudaki yorumu malumunuz olduğu üzre; " Japonlar kendi alfabeleri ile 3000 yıl önce yazılmış bir kitabı okuyabiliyorlar. İngilizler kendi alfabeleri ile 1200 yıl önce yazılmış olan bir kitabı okuyabiliyorlar. Bizler 100 sene önce, Ceddimizin yazdığı bir kitabı okuyamıyoruz. Neden acaba! Bunu bizlere kim ve neden yaptı?" Hafızamızın silinmesi gibi geçmişle aramızdaki bağı kapatmanın kime ne fayda sağladığı da kayıp bir soru olarak kalacak.
Halide Edip'in dil devriminden önce kullanılan Osmanlı Harfleri icin; "Ortalama bir zekaya sahip bir çocuğun okuma yazma öğrenmesi bir seneyi geçebilir." demesi mukabilinde; 3000 senelik Japon diliyle okuyabilmek için, Japonya'ya giderek 13.000-15.000 arası bir ödemeyle hemencecik, ortalama 52 haftada öğrenebiliyorsunuz. 3000 senelik tarihe sahip çıkmak ne demekki sanıldığı gibi kolay olmuyor. Biz ise tarihimize sahip çıkmak şöyle dursun; sadece "Belleten" tarih dergilerinin müsade ettiği kadarıyla yetiniyoruz.
M. Kemal'in harf devrimi için meşhur bir sözü vardır; " Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir." Bu cümlede kafama takılan şu olmuştur. O güne kadar kullanılan Osmanlıca dili bir boyunduruksa, eski Orhun, Uygur Türkçe'lerine dönüş yapılabilinirdi. Boyunduruktan arındırılmış, Peyami Safa'nın tabiriyle "Uydurukça" Türkçe'de; istatistiklere göre; Almanca'dan geçmiş 98 kelime, Arapça'dan geçmiş 6467 kelime, Farsça'dan geçmiş 1359 kelime, Fransızca'dan geçmiş 5253 kelime, Korece'den 1 kelime, Macarca'dan geçmiş 9 kelime, Portekizce'den 3 kelime , İbranice'den geçmiş 7 kelime ve Moğolca'dan geçmiş 4 kelime, Rumca'dan geçmiş 400 kelime, Venedikçeden geçmiş 3 kelime, Yunanca'dan geçmiş 48 kelime, İngilizce'den geçmiş 485 kelime, İspanyolca'dan geçmiş 33 kelime, İtalyanca'dan geçmiş 89 kelime, Latince'den geçmiş 78 kelime, Ermenice'den geçmiş 24 kelime, Slavca'dan geçmiş 24 kelime, Bulgarca'dan geçmiş 19 kelime, Japonca'dan geçmiş 9 kelime vardır. Yaşasın yabancı diller boyunduruğundan kurtarılmış Türkçe ...
Aliya İzzetbegoviç'in de dediği gibi manevi bir boşluk içinde, kaybolmuş ruhumuzun peşine düşecek gücü bile yitirmiş, hayali siluetleriz .. Üstad'ın "Dua" şiirinde dediği gibi; " gir de bir bak ülkeme, başsız başsız adamlar " Maneviyatımızı elimizden alıp, ruhumuzu yavaş yavaş söndüren her adım tam manasıyla " devrim" değil mi? Devrilmiş ruhlarımız, Devşirilmiş mânâmız, kalıplara koyulmuş beyinlerimiz, ezberletilmiş geçmişimiz, değiştirilmiş dualarımızla bizim vâr olduğumuzu iddia eden hiçlikler diktatörlerinin hâlâ yaptığı"dev-i-rim" değilse ne!
Şeyma Kısakürek Sönmezocak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder