12 Ağustos 2013 Pazartesi

Kıyım Mı, Bir Devrin Bitişi Mi?

Kıyım Mı, Bir Devrin Bitişi Mi?

Son 11 yıdır yaşanan toplumsal değişiklikler kervanına medya katılmasa, kervan eksik kalırdı.

Başka ülkelerde 50-60 yılda yaşanan değişiklikleri, Türkiye 11 yıla; hatta 6 yıla sığdırdı. Bun kadar hızlı bir değişiklik yaşanmasında, iktidarın cesareti kadar, muhalefetin ve muhalif yazarların acemiliklerinin rolü de büyüktür.

Ak Parti iktidara gelir gelmez, açık-gizli şiddetli bir muhalefetle karşılaştı. Açık muhalefetle, demokratik yollardan mücadele etmek kolaydı ama gizli muhalefetle baş etmek zordu. Ve turpun büyüğünün heybede olduğu gibi, Türkiye’yi kaosa sürükleyecek muhalefet, gizli muhalefetti. Darbe hazırlıkları, 367 komplosu, cumhurbaşkanlığı seçimi krizi, “cumhuriyet mitingleri”, üniversiteleri kışla gibi kullanma gayretleri, atılan manşetler, saldırgan ve hakaretâmiz köşe yazıları, gizli muhalefetin görünen kısmıydı ve hepsi de eskimiş, çürümüş 20. yüzyıl değerlerine göre donanmışlardı. Oysa çağ değişmiş, Türkiye ve dünya 21. yüzyılın ruhuna göre şekillenmeye başlamıştı.

2007 seçimleri öncesini bir hatırlasanıza!...

Gazeteler, askeriye, yargı bürokrasisi birleşmişler, Türkiye’yi büyük bir kaosa sürüklüyorlardı. Bir yıl sonra, 10 Şubat 2008 günü, üniversitelerde kılık-kıyafet serbestisi getiren kanun için “411 el kaosa kalktı” manşeti atılacaktı Hürriyet’te. Yüksek yargı da bu manşet çerçevesinde karar verecek, hazırlanan kanun maddesini iptal etmekle beraber, iktidar partisi için de kapatma davası açılacaktı.

O zamanlarda atılan manşetler, yazılan köşe yazılarının hepsi “411 el kaosa kalktı” mantığına ve bu manşeti besleyen arka plana göre yazılıyordu. Bunların hemen hepsi yazarlığa ve gazeteciliğe 1970’lerde başlamış Kemalizm, solculuk ve Batıcılık salatasından ibaret yazarlardı. Temel fikirleri, Kemalizmin beslediği pozitivist-modernist çizgide gelişen solcular, yeni yüzyılı miadını doldurmuş terimler ve bakış açısıyla eleştiriyordu. Yazdıkları ve söyledikleri, bir kısım “eski tüfek partizanlar”ı heyecanlandırıyordu... O kadar... Sadece heyecanlandırıyordu ve hiçbir hayat görüşü teklif etmiyordu. Bu tavırlarıyla arkaik kaldıklarının bile farkında değillerdi. Zamanla “ana akım medya”dan tasfiye edildiler ve ajitasyonlarına, sadece heyecan bekleyenleri tatmin eden gazetelerde devam ettiler. Yapıp ettikleri de kuru kuruya muhalefetti.

Arkaik kalmış gazetecilerin tasfiyesini, zâhiren patronlar gerçekleştirmiş olabilir ve hatta patronlar, iktidarın etkisiyle böyle bir operasyona yönelmiş olabilirler. Ben pek inanmıyorum ama velev ki böyle operasyon bu şekilde gelişti; bu bile, Türkiye’nin değişim hızının bir göstergesidir. İktidar, müdahaleleriyle, olsa olsa, bu hızı biraz arttırmıştır. (“Bak gördün mü?... İktidar müdahale etmiş!...” diye fırlamayın hemen!... İktidarlar müdahale etmek için halktan oy isterler arkadaş!... “Ben hiçbir şeye müdahale etmeyeceğim... Herşey bugüne kadar olduğu gibi devam edecek.” diyen bir iktidar gördünüz mü siz hiç?...)

Ama iktidarın müdahalesiyle gerçekleşmiş olsun, ama arkaik görüşlerin geçerliliğini yitirmesiyle olsun, Türk medyasında bazı kalemler geri plana çekilmeye başlamıştır. Bu değişimin ve yenilenmenin bir göstergesidir ve hayra alâmettir.

İktidarı destekleyen ve 2013 yılına göre arkaik kalan kalemler yok mu?... Elbette var... Zamanın ruhu, bu tür yazarları ve gazeteciliği de tasfiye edecektir. Tasfiye edilen ben bile olsam, zamanın ruhunu okuyamadığım için, bu tasfiyeye hiç ses çıkarmam.

Çünkü zaman değişti; bir devir bitti Türkiye’de... İktidar tasfiye etmese bile, zaman tasfiye ediyor ve edecek pek çok yazarı.

Dünün dar dünyasından, global bir köye dönüştü dünya. O yüzden yeni zamanlarda, yeni şeyler söylemek gerek cancağızım!...


Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder