27 Temmuz 2013 Cumartesi

Alevi geçinen bazıları, Makâlât’ı okumuşlar mıdır?

Alevi geçinen bazıları, Makâlât’ı okumuşlar mıdır?

Bir okurum; önceki gün telefon açmış, “isyan” ediyordu... “Aleviler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, Yavuz Sultan Selim isminin kaldırılmasını istemişler” diyor ve ekliyordu:

“Bu, ne hazımsızlıktır...
Bu ne küstahlıktır!..
Ne yani, her önüne gelen, hazzetmediği bir ismin kaldırılmasını isteme hakkına sahipse, ben de Malatya’daki üniversiteden İnönü isminin, kaldırılmasını isterim.
Bir başkası da kalkar;
Pekâlâ Atatürk isminden rahatsız olur...
Okuyucum hayli sinirliydi.

GÜL’ÜN KATILDIĞI İFTAR

Ne yalan söyleyeyim;
O an, gazetelere henüz bakmadığım için, “okuyucumu sinirlendiren olay”ın ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım.
Sonra, gazeteleri önüme serip, bakınca anladım ki, okuyucum; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de katıldığı iftar”dan söz ediyor.
“İP’çi, Maocu Kemalistler”in yayın organı Aydınlık, Çarşamba günkü 1. sayfasında; “Aleviler’den, Gül’ün iftar davetine ret” başlıklı bir haber verse de; önceki gün öğrendim ki, “iftar daveti”ni yapan Abdullah Gül değil; Erdem Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zeynel Abidin Erdem ile Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Polat’tır.

Anlayacağınız, yemeği organize eden, bu iki işadamıdır... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, “şeref misafiri”dir!..
Cumhurbaşkanı Gül, Polat Otel’de verilen iftar yemeğinde demiş ki;
“Bu ülke hepimizin... Hepimiz eşitiz... Memlekete sahip çıkmada hepimizin eşit sorumluluğu var... Birbirimizin kıymetini bilelim ve Türkiye’yi hak ettiği yere getirelim.”

Gayet güzel bir konuşma...

O yemekte, Alevi kanaat önderlerinden Derviş Tur adlı bir vatandaş da, Cumhurbaşkanı Gül’den, cemevlerinin yasal statüye kavuşmasını ve İstanbul Boğazı’na yapılacak 3. köprünün isminin Yunus Emre olarak değiştirilmesini talep etmiş... Yavuz Sultan Selim ismine Alevilerin alerji duyduğunu öne süren Tur, “Şimdi üçüncü köprü yapılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı’ndan benim bütün ricam, büyük bir erdemlilik göstererek, Alevi ve Sünnileri kucaklayan, birlik ve beraberliğe işaret eden Yunus Emre ismini vermesidir” ifadelerini kullanmış!..
Bu haberi okuduktan sonra anladım ki, okuyucumu “isyan” ettiren, sözler bunlarmış!..

ALEVİLER ABDEST ALMAZ MI?

Yavuz Sultan Selim ve onun savaşıp mağlup ettiği Şah İsmail ile ilgili daha önce birkaç yazı yazdığım için, aynı konuya tekrar girmek istemiyorum...

Ama, bir defa daha şunu söylemek istiyorum: “Bazı Aleviler” maalesef kendi “tarih”lerini bilmiyorlar, “kendileriyle ilgili konular”da bile son derece “cahil”ler.

Son derece “önyargılı”lar ve “görüş”le-rini değiştirmeye de hiç yanaşmıyorlar.

“Beyin”lerinin önüne bir “kepenk” indirmişler, içeriye “bilgi” sızmasını istemiyorlar...

Derviş Tur’u tanımam... Dolayısıyla; onun da “Beyninin önünü kepenkle kapatanlar”dan olup olmadığını bilmiyorum... Ama Murtaza Demir gibilerin içinden “kin, öfke ve nefret” fışkırıyor!..
Murtaza Demir kim mi?..

Hiç tanımıyorum.

Oda TV’deki yazısını okuyunca; “İyi ki bütün Aleviler böyle değil” dedim...

Bütün Aleviler Murtaza Demir gibi olsaydı var ya, Türkiye yaşanmaz bir ülke olurdu...

Adam;

Öyle bir “kin” dolu ki!..
Öyle bir “cahil” ki!..
Buyrun, “Evet, Aleviler Abdest Almaz” başlığı altında şu yazdıklarına bir bakalım:

“Hünkâr Hace [Hacı değil] Bektaş Veli der ki; “Her ne arar isen kendinde ara, Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir.”

Alevinin yaşamında temel ilke insan olmaktır. Bu yüzden asimilasyona yenilen, yoldan dönen ve size benzeyen ‘Alevileri’ saymazsak geri kalanı şu düstura inanır;

Alevinin Kıblesi insandır…
Abdest almaz, Namaz kılmaz,
Camiye, Hacca gitmez,
Ramazan orucu tutmaz, Allah’ı kandırmaya kalkmazlar.

Alevilik ayrı bir din midir?..


Dediğim gibi Aleviler hem yaşamlarında, hem de inançlarında yukarıda yazılı değerleri esas alır, haramla ibadet etmez. Tanrı buyruğu bile olsa cana kıymazlar…
Biz buyuz; bunu herkes bir tarafına not etsin! Kabul eden eder, etmeyenin cehennemin dibine kadar yolu var: direneceğiz, değişmeyeceğiz…

Hiç kimse Alevinin yerine geçip Alevilik tarifi yapmasın, gevezelik etmesin…

Ya demokrasinin en temel değeri olan çoğulculuk kavramını özümseyip birbirimizi olduğu gibi kabul edeceğiz ya da bu kamplaşma giderek daha da boyutlanacak…
Mesele şu;

Kim söylüyor olursa olsun, farklı inanmayı küfür sayan, ona düşmanlık güden bir dinin mensubu olmayacağız;

Mervan’a boyun eğmeyeceğiz!”

Görüyorsunuz ya;
Adam “kin ve nefret” dolu!..
Gözlerinden “öfke” fışkırıyor.
Tepeden-tırnağa “linç ruhu” ile bezenmiş, en küçük eleştiriye tahammülü yok!..

MAKÂLÂT’I OKU, MAKÂLÂT’I!

Şu hâle bakın;
Hacı Bektaş-ı Velî’ye bile, sırf “Hacı” dememek için onun “Hâce” olduğunu iddia ediyor!..

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle;

“Velev ki Hace olsun!”

Ne fark eder?

Murtaza Demir; ha Hacı Bektaş, olsun, ha Hace Bektaş; o zatı tanır mı?..

Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin “Makâlât” adlı eserini, bir defa olsun okumuş mudur?..
Malûm;
Merhum Prof.Dr. Esad Çoşan ve Mehmet Yaman tarafından yayımlanan Makâlât’ın aslı Arapça’dır.
Yine malûmdur ki;

Makâlât, dört kapı-kırk makam tertibi üzere kaleme alınmıştır. Dört kapı (Şerîat-Tarîkat-Marifet-Hakikat), kırk makam anlayışı Türk mutasavvıflarının kabûl ve takip ettikleri bir sülûk anlayışıdır.

Hacı Bektaş Velî’nin dünyevi, dîni ve tasavvufî konularındaki duygularını, düşüncelerini ve nihayet bütünüyle “insan imajı”nı en açık, sade, anlaşılır, tabiî söyleyişlerle ortaya koyduğu eseri hiç şüphesiz “Makâlât”dır.

Makâlât; Şerîat, Tarîkat, Marifet ve Hakikat gibi dört kapıdan ve her kapının da on makamından bahseder. Makâlât’ta; tasavvuftan, kalp ahvalinden, zâhid, ârif ve muhiblerden bahsedilerek insan övülmekte, kendisine verilen nimetler dile getirilmektedir.

Makâlât’ın ilgi çeken en önemli hususu, düşüncelerin “Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri”ne ve “Hz.Peygamber’in Hadîs-i şerifleri”ne dayandırılmış olmasıdır. Bazı bölümlerinde, konular sadece âyetler zikredilerek anlatılmaya çalışılmıştır.

Hünkâr Hacı Bektaş Velî Makâlât’ta; İslâm dîninin îman, ibâdet ve ahlâk konularına yer vermiş, ele aldığı konuları âyet ve hadîslerin ışığında ve onlarla destekleyerek incelemiştir.

İyi bir Müslüman olabilmek ve Allah’ın rızâsına erebilmek için dikkat edilmesi gereken hususları, dört ana başlık ve her birini de on alt başlık halinde sıralamış, kendi üslubu ile de dört kapı, kırk makam olarak ifade etmiştir.

“Birinci Kapı” elbette “Şeriat”tır ve “On Makam”ından üçü şunlardır:

“1. Îman getirmektir.
2. İlim öğrenmektir.
3. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, gücü yeterse hacca gitmek, gazâ etmek ve gusletmektir.”

Demek oluyor ki;

Hace Bektaş Veli ya da Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin yolunda yürüyen bir Alevi; “iman” edecek, “ilim” öğrenecek, “namaz” kılacak, “oruç” tutacak, “zekât” verecek, gücü yeterse “Hac”ca gidecek, “gazâ” edecek ve “gusül abdesti” alacaktır.

Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri bunları söylerken, “Alevi” olduğunu iddia eden Murtaza Demir ne diyor;

“Aleviler abdest almaz!”
Murtaza Demir; ister “abdest” alır, ister “cünub” gezer, beni ilgilendirmez!.. Ama bana Hacı Bektaş-ı Veli’den örnek veriyorsa, derim ki;

“Hacı Bektaş’ın yolu, Şeriat yoludur!”

Peki Murtaza Demir’lerin yolu kimin yoludur?..

“Alevilik maskesi” altında, Marks’ın yolundan mı yürüyorlar, Lenin’in yolundan mı, yoksa Mao’nun yolundan mı?..

Hangi yolun yolcusu olduklarını bilmiyorum ama “Hacı Bektaş’ın yolu; Allah’ın yoludur, Hz. Muhammed’in yolu”dur...
Kısacası, “İslâm’ın yolu”dur!..

YA ÖĞRENİN, YA SUSUN!

Hani, bir söz vardır ya;
“Kızım sana söylüyorum,
Gelinim sen anla!”
Yukarıda söylediklerimin muhatabı Murtaza Demir ve onun gibiler olsa da; sözüm “kendi yollarının cahili” olmakta ısrar eden bütün Alevi’leredir!..
Ne diyor Hacı Bektaş-ı Veli;
“İman” edin,
“İlim” öğrenin!..
Okuyun arkadaş!..
“Makâlât” başta olmak üzere, “Aleviliğin temel eserleri”ni okuyun ve konuşacaksanız, ondan sonra konuşun!..
Daha doğru-dürüst “Makâlât”ı bile bilmeyen ve “Alevi kanaat önderi” olarak ortaya çıkan vatandaşlar, “kulaktan kulağa yayılan iftiralara” değil, “bilginin gerçek kaynağına” itibar etmelidirler... İşte o zaman ne “Sünni Müslüman”lardan hazımsızlık duyarlar, ne de Yavuz Sultan Selim Han’dan!..
Bilmem, anlatabildim mi?..



Ali Sarıçiçek’i memnun etmek için!

“İnsan”lardan çok “köpek”leri sevmesi ve ölen köpeğine “mezar” yaptırıp, başında dua etmesi ile tanınan CHP’li Umut Oran; tek özelliği “Alevi” olması olan “Bayrak satıcısı Ali Sarıçiçek”in masum olduğunu iddia etmiş ve ona satması için “tam bin bayrak” göndermiş!..

Bence, yanlış yapmış... Çünkü Ali Sarıçiçek, aynı zamanda bir “orman kundakçısı” ve de “uyuşturucu madde satıcısı”dır...

Dolayısıyla; ona sadece “bayrak” değil, “orman yakması” için “kibrit”, satması için biraz da “uyuşturucu” gönderseydi, herhalde daha makbule geçerdi.

Hasan Karakaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder