Suheyb Öğüt, bugünkü yazısında felsefi bir girizgah yaptıktan sonra Kemalistler'in ve Solcular'ın neden Tayyip Erdoğan'ı sevmediğine ilişkin dikkat çekici analizler yazdı.
'Ana dilde eğitim, TOKİ inşaatları, harçların kaldırılması, bölünmüş otoyollar' örnekleri üzerinden giden Öğüt, 'Solcu 'güzel ruh'un 'resmî' arzusu AK Parti'nin devrilmesi ve onun demokratik bir rakip haline gelmesidir. Ama hakikatte o tam da AK Parti'nin devrilmesinden deli gibi korkmakta; böyle bir 'devrim'de ne halt yiyeceğini, siyasetini nasıl modifiye edeceğini, ellerini kirletmeden bu lağım çukurunun içinde nasıl amel edeceğini, o güzel mi güzel ruhunu nasıl muhafaza edeceğini katiyen bilmemektedir.' dedi.
İşte Öğüt'ün 'Solcuların 'güzel ruhları'ndan tiksinirim' başlıklı o yazısı
'Hiç insan güzel ruhtan tiksinir mi?' demeyin. Tiksinir kardeşim. Hele bahsettiğimiz bu 'güzel ruh'lar, bizim Allah'ta (cc), onun resulünde (sav) ve onun tebliğ ettiği dinde bulduğumuz güzellik değil de; bilhassa 16. asrın İspanyol mistiklerinde, Shaftesbury ve Richordson gibi İngiliz filozoflarında, Rousseau gibi Fransız 'aydınlanmacıları'nda ve Wieland, Goethe ve Schiller gibi Alman 'romantikleri'nde tebarüz eden; kendi masumiyetini muhafaza etmek uğruna ellerini kirletmekten ölümüne imtina eden 'güzel ruh' ise, insan böyle bir ruhtan ancak Hegel'in tiksindiği gibi tiksinir.
MESELE SOLCULARIN ŞAHSİYETİ DEĞİL
Evvela bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için belirtelim ki bu yazıda mevzubahis ettiğimiz 'ruh'tan kastımız şahsiyet değildir. Bilakis muayyen bir failliktir. Yani bizim bu yazıda tenkit edeceğimiz hususiyet -hâşâ- solcuların şahsiyetleri değil, kendilerine muayyen bir hakikat ufku verip onlara etik ve siyasi minvalde nasıl hareket etmeleri, kendileri ve ötekileriyle nasıl ilişki kurmaları gerektiğini vaaz eden muayyen bir normativitenin ürettiği muayyen bir failliktir.
SIRF ŞİKAYET ETMEKLE İKTİFA EDER DURURLAR
'Güzel ruh', kendisinin de kurbanı olduğu ve kendi iyi niyetlerinin gerçekleşmesine mani olan o dünyanın gaddar şartlarını tel'in eder durur. 'Güzel ruh' için dünya bir lağım çukurudur sadece. İçinde yürümeye yani amel etmeye kalktığınızda üzerinize ufak da olsa bir pisliğin sıçramaması mümkün değildir. Bu yüzden 'güzel ruh', hakiki ve sahih (otantik) bir siyasi amel işlememeye karar verir. Sırf şikayet etmekle iktifa eder durur:
Mesela, AK Parti Kürdoloji Enstitüsü açtığında ana dilde eğitim olmamasından şikayet eder.
AK Parti'nin ayda birkaç yüz TL kira karşılığında fakir sınıfları ev sahibi yaptığı TOKİ inşaatlarının (594 bin yeni konut) estetiğinden şikayet eder durur.
AK Parti'nin harçları kaldırmasını ve kolej kalitesinde okullar inşa etmesini takdir etmek şöyle dursun 'neden özel üniversite sayısı artıyor?' diye şikayet eder durur.
CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA EKİLEN AĞAÇTAN DAHA FAZLA AĞAÇ EKİLDİ
AK Parti bütün cumhuriyet tarihi boyunca ekilen ağaçtan daha fazlasını ekmiş olsa da kendisi 'neden Gezi Parkı'ndaki ağaçlar kesiliyor?' diye şikayet eder durur.
AK Parti döneminde memur maaşlarının alım gücü iki katına çıkmış olmasına rağmen 'neden asgari ücretler bu kadar düşük?' diye şikayet eder durur.
NEDEN İÇKİ SATIŞI YOK DİYORLAR
AK Parti belediyeleri kurdukları sosyal tesislerde ucuz çay verirken 'neden içki satışı yok?' diye şikayet eder durur.
AK Parti 21 bin kilometre bölünmüş otoyol yaptığında 'AKP ülkeyi otoyollarla hegemonize etmeye çalışıyor' diye şikayet eder durur.
AK Parti enflasyonu tek haneli sayılara indirse de, IMF borucunu kapatsa da fakir vatandaşların özel hastanelerde sağlık hizmeti almalarına imkan verse de kendisi hayat pahalılığından şikayet eder durur.
Fakat 'güzel ruh'un farkında olmadığı bir şey vardır... Dünyanın talihsiz şartlarının oluşumunda en büyük pay sahibi olan aslında tam da kendisidir. 'Güzel ruh', Zizek'in Hegel'den hareketle söylediği gibi, sürekli hayıflandığı o dünyanın çivisinin çıkmışlığının tam da suç ortağıdır.
KEMALİST REJİMİN EN BÜYÜK DERDİ
Solcu 'güzel ruh'un içinde yaşadığı totaliter Kemalist rejim AK Parti'nin siyasalarıyla dağılmaya başladığında, kendisi gerçekte hiçbir şeyin değişmediğini, aksine hâlâ -İslamcı- totaliter bir çekirdeğin hüküm sürdüğünü söylemeye devam eder.
En büyük derdi de inkişaf eden yeni demokratik düzenin aslında ne kadar da totaliter ve otoriter olduğunu gözler önüne serecek bir maske indirme jestini gerçekleştirmektir.
SOLCU GÜZEL RUH TOTALİTER İSLAMCI BİR HASMA İHTİYAÇ DUYAR
Solcu 'güzel ruh', totaliter 'İslamcı' bir hasma kelimenin tam manasıyla 'ihtiyaç' duymaktadır. Kendisi daima, ideolojik hasmının maskesinin düşeceği ve totaliter muhtevanın aşikar hale geleceği an için yaşamaktadır.
Zizek'ten ilhamla diyebiliriz ki solcu 'güzel ruh'un gerçek arzu nesnesi AK Parti'yi demokratik bir zaferle mağlup edip onu demokrasi oyunun içinde mücadele edilecek eşit bir rakip olarak konumlandırmak değildir.
Onun asıl (şuur-dışı) arzusu; 'Kaybetmek zorundayım, şöyle ağır bir darbe almalıyım, zira bu, benim hasmıma yaptığım suçlamalarda ne kadar da haklı olduğumu ispat edecek yegâne yoldur' mantığına uygun olarak kendisinin mağlup ve bu suretle muzaffer (!) olmasıdır.
AK PARTİ DEVRİLSİN DEMOKRATİK RAKİP OLSUN
Dolayısıyla solcu 'güzel ruh'un 'resmî' arzusu AK Parti'nin devrilmesi ve onun demokratik bir rakip haline gelmesidir.
Ama hakikatte o tam da AK Parti'nin devrilmesinden deli gibi korkmakta;
böyle bir 'devrim'de ne halt yiyeceğini, siyasetini nasıl modifiye edeceğini, ellerini kirletmeden bu lağım çukurunun içinde nasıl amel edeceğini, o güzel mi güzel ruhunu nasıl muhafaza edeceğini katiyen bilmemektedir. Ezcümle solcu 'güzel ruh'un gerçek arzusu AK Parti'nin 'totaliter' ve 'otoriter' olmasıdır.
Siyasi hasım figürü olarak AK Parti, solcu 'güzel ruh' konumunun ön-şartıdır; böyle bir mücrim olmadan solcu kendi subjektif konumunun ihtiva ettiği iç tutarlılığı kaybeder, dağılır, dahilî antagonizmasına düçâr olarak şizofrenleşir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder