Evet, bu ülkede yobazlık var, ama bu yobazlığı dindarlar değil, ulusalcı laikler temsil ediyor.
LAİKLERİN USANDIRAN ŞIMARIKLIĞI
Son on yıldır, her türlü darbeye, reformlara, Ergenekon, Balyoz sanıklarına kalpaklı bayrağını kapıp sokaklara dökülerek sahip çıkan, Gezi’den bir siyaset mühendisliği çıkartmaya çalışan ulusalcı-laik kesimlerin ve sözde aydınların bu ülkede yaşayan diğer insanların güvenini ne kadar sarstığının önemi yok muydu hiç? Şımarıkça, sınıfsal kibirle, sürekli olarak dindarlara parmak sallamanın bu ülkedeki milyonlarca insanı ne kadar yorduğunu hiç düşünüyorlar, buna tenezzül ediyorlar mıydı?
Fabrika ayarları böyleydi. Cumhuriyet bu zihniyet üzerine kurulmuştu ve bu kibir öylesine derinlere işlemişti ki, ummadığınız insanlar bile, demokratikleşmenin bir safhasında havlu atıp, laik cemaatlerinin konforlu ayrıcalıklarına dönüyordu.
"FAZIL SAY'INKİ ÖZGÜRLÜK HOCANINKİ DEĞİL Mİ"
Bu ülkede dindarlar yaşıyorlar, varlar ve kendilerine dair her düşünceyi, laikler kadar dile getirmeye hakları var. Bu düşünceler sarsıcı ve laikler tarafından kabul edilemez olsa da… Kimseye samimiyetlerini göstermek, her açıklamaya anında tekzip göndermek zorunda değiller. Başörtüleriyle veya dindarlara dair ne varsa onlarla gelecek, vekil de, cumhurbaşkanı da, yargıç da olacaklar. Düşünce ve ifade özgürlüğünden herkes gibi faydalanacaklar. Fazıl Say’ın homurtuları düşünce özgürlüğüne giriyorsa –ki girmeli-, bir tasavvuf hocasınınkiler de o alana giriyor. Kimsenin düşüncelerine haciz koymaya kimsenin hakkı yok ve bu laikler için de, dindarlar için de geçerli.
Ancak Türkiye’de asıl sorununun ulusalcı-laik şımarıklığı ve gündeme tasallutu olduğu görülüyor.
AK Parti’nin her yasası, Erdoğan’ın her sözü, bilmem kim hocanın her açıklamasının ardından bir rejim krizi çıkarılması artık kabak tadı verdi. CHP çarşaflı kadınlara rozet taktığında, Anıtkabir’de seküler ayin düzenlediğinde bu bir erdem kabul edilirken, dindar bir partinin tavırlarına yönelik başlayan “yaşam biçimlerine tehdit” tartışmalarının ikiyüzlülüğü, yüzeyselliği artık bulantı yaratıyor.
"İKİNCİ BİR GEZİ MERKEZ MEDYADA PİŞİRİLİYOR"
Muhafazakâr varsılların gittiği bir mekâna casus gibi sızıp, tüm din bilgisi cehaletiyle iftar öncesi mescidin boş olmasına suçüstü yapan bir gericilikle yaşamak, bunca gerçek derdimiz için gerekli enerjiyi bu pespayeliğe kurban vermek, bana içi boş irtica tehdidinden daha usandırıcı geliyor. Gezi’den sonra bu zorlama tartışmaların artış göstermesinin de algı mühendisliği olduğunu düşünüyorum. Belki ikinci bir Gezi için cephane biriktirmek gibi bir şey, alttan alta merkez medyada pişiriliyor. Dindarlar da, Ekşi Sözlük’te peygambere hakaret edilmesine mümin sağduyusu ile değil lümpenlikle karşılık verdiklerinde, kâbus başlamış oluyor.
"YOBAZLIĞI DİNDARLAR DEĞİL LAİKLER YAPIYOR"
AK Parti’nin icraatlarından bir “İrtica” çıkarmak, bir gerçekliğe değil, bir temenniye dayanıyor. Siyaseti atlayıp, mühendisliğe sığınmanın tembelliği… Evet, bu ülkede yobazlık var, ama bu yobazlığı dindarlar değil, ulusalcı laikler temsil ediyor. O yobazlık sahte bir polis gibi dindarları her kavşakta çeviriyor ve arama yapıyor. Buna hakları yok. Ama büyük bir densizlikle bu bir çağdaşlık mücadelesi olarak sunuluyor.
"MISIR'DAKİ DARBE ONLAR İÇİN TESELLİ"
Ulusalcı laikler, laik dindarlarla eşitliği hazmetmedikleri müddetçe bu ülkede etkili bir siyasi temsiliyet kazanamayacaklar. Mısır’daki darbeye bakıp bakıp iç geçirmekten başka bir teselli de olmayacak onlar için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder