29 Temmuz 2013 Pazartesi

Tayyip Erdoğan'ı niçin istemiyorlar

Tayyip Erdoğan'ı niçin istemiyorlar?

Türkiye'de dindar-muhafazakâr kesimden hoşlanmayan laik cenah demokrasi kavramının anlamını değiştirdi.

Kendilerini haklı çıkarmak için seçim rakamlarını bile eğip büktüler. Eski Yunanlı filozoflar bizim aydın takımını görse demokrasi kavramına yeni anlamlar katardı.

Rahmetli Erbakan Aralık 1995 seçimlerinde yüzde 22 oy aldığında, halkın yüzde 78'i sizi istemiyor dediler.

AK Parti 2002'de yüzde 34 oy alıp Meclis'te çoğunluğu temsil edince bunun demokratik olmadığını söylediler.

2011'de yüzde 50 alınca bu sefer geri kalan yüzde 50 sizi istemiyor dediler.

Marksist-Leninist gelenekten gelip aslında sapına kadar solcu, Kemalist olan aydın takımı ve avanesi kendilerinden olmayan, çıkarlarına dokunan herkese bir anda düşman kesiliyorlar.

Dün savundukları ilkeleri bugün reddetmekte hiçbir beis görmüyorlar. Demokratik yollarla seçilmiş siyasilerin askeri darbelerle indirilmesini onaylıyorlar.

Kendilerine liberal diyenler de bu grubun içinde. Halbuki liberal diye tanımlananlar Atilla Yayla'nın deyimiyle olsa olsa 'laisist' sosyal demokrattan başka bir şey değiller. Hayatlarını ideal uğruna değil elde ettikleri konum üzerine bina ettikleri için hiçbir davaya inanmıyorlar. En küçük çıkar çatışmasında hemen sırtlarını dönüyorlar.

Türkiye'de vesayet çatışmaları artık başka boyutlara geçti.

Eskiden askeri vesayet vardı, şimdi başka güvenlik unsurları vesayet sistemine yerleşmek istiyorlar. O yüzden de Başbakan Erdoğan'a diz çöktürmek için buldukları her fırsatı kullanıyorlar. Bunların uluslararası ayakları da var. Hepsinin derdi Tayyip Erdoğan'dan kurtulmak!

Barış sürecinde bu kadar ilerlemişken patronlarının ekmeğine yağ sürmek için PKK'nın eskisinden daha da güçlendiğini yazarken hiç hicap duymuyorlar.

Toplumun büyük kesiminin destek verdiği barış sürecinin halk nezdindeki desteğini azaltmak için de türlü yalanlara sarılıyorlar.

Dün Yalçın Akdoğan şunları yazdı:

'Çözüme destek olan kişilerin bile kandığı dezenformasyonlardan birisi son dönemde örgüte çok büyük katılımların olduğu, yaklaşık 3 bin kişinin Kandil'e çıktığıdır.

Malum her sene örgüt kaybettiği elemanların yerine benzer sayıda kişiyi dağa çıkarmaya çalışıyor. Örneğin geçen yıl 1450 örgüt elemanı etkisiz hale getirildi, buna karşılık bunun yerine koyulan kişi sayısı 600'ü buluyor. Yani ortada katılım patlaması falan olduğu yok.'

Görüldüğü üzere basit bir rakamın bile üzerinde oynuyorlar.

Terör biter, barış gelirse kendi varlık sebepleri bitecek olan bir kesim var gücüyle saldırıyor, bir yalana on yalan ekliyor.

Devletin kilit istihbarat kurumu olan MİT'i de öne sürdükleri birtakım zavallılarla güya eleştiriyorlar. Her kurum eleştirilebilir ama bunların derdi ele geçiremedikleri yerleri piyonlarla itibarsız hale getirmek.

Ne yazık ki kendilerine kötülük ediyorlar.

Tayyip Erdoğan'ı istemeyenlerin gerçekten en temel argümanı Erdoğan'ın kibirli olduğunu ileri sürmek ve onun dikta yanlısı olduğunu savunmak.

Erdoğan'a kibirli diyenlerin kendileri aslında kibrin en tepelerinde yüzüyorlar. Böyle diyenler eskiden gördükleri itibarı göremedikleri ve hükümet tarafından adam yerine konmadıkları için bütün savundukları değerleri yiyorlar.


Mesela bunlardan biri, AK Parti'nin kapatılacağını Tayyip Bey'in siyasi hayatının son bulacağını umuyordu. Böylece Tayyip Bey'e sahip çıkabilir, 'Bakın ben askerin devirdiği Tayyip Bey'e destek çıkıyorum' deyip güya çakma demokratlık taslayacaktı ama umutları suya düştü.

Hatta bu kişi kendisini daha da kaybetti ve 'Benzetmek gibi olmasın, bunun ardından katliam gelecek manasında değil. 1935'te ilk raporlarda hep yol inşa edilmesinden bahsedilir, çünkü buraya yapılacak harekat için yol lazım. 1935'teki gibi bir katliamı andıracak olmasından değil ama şu anda o bölgedeki şiddet politikalarının da alt yapısı oluyor, o paralelliği hatırlatmak için' açıklamasında bulundu.

Kafa olarak bittiğinin resmi buydu.

Gezi Parkı'ndan seküler Müslüman gibi uyduruk kavramlar üreten heyecanlı sosyologlar belki hükümetin aleyhine olur diye kavramların anlamlarını değiştirdiler.

Olayların üzerinden zaman geçmeden, sıcağı sıcağına sosyolojik varsayımlar yapmak ancak bize has bir durum.

Ve en kötüsü Mısır'da seçilmiş siyasetçinin devrilmesine darbe diyemeyip bunu karşı devrim gibi sunmak. İnsan ancak bu kadar zıvanadan çıkabilir.

Daha da ileriye gidip Mursi ile Erdoğan'ı kıyaslayıp aba altında sopa gösteriyorlar. Seçilmiş Başbakan'a, 'Sen hastasın, görevi bırak' diyorlar. Hiç de utanmıyorlar. Utanmazlar, çünkü ilkeleri, değerleri yok.

Bunlar niye böyleler? Bir kısmı İslami gelenekten gelen birinin Türkiye'yi bu kadar büyütmesinden rahatsızlar. Kürt meselesinin çözümünden hazzetmiyorlar.

Sınıfsal olarak Erdoğan'dan hoşlanmıyorlar ama bugüne kadar keyifleri yerinde olduğu için ağızlarını açmıyorlardı. Ayrıca solun hiçbir zaman iktidara gelemeyeceğini bildiklerinden halka olan nefretlerini Erdoğan üzerinden gösteriyorlar.

Bir kısmı da devlete yerleşememenin verdiği sıkıntıyla ve dışlanma korkusuyla pervasızlar.


Bakalım Erdoğan düşmanlığında birleşen bu kesimler bundan sonra hangi yollara başvuracaklar? Boş durmayacakları kesin. Baksanıza şimdiden siyasi çalışmalara başlamışlar bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder