“mutlakıyet” değil, insanı merkez alan ve insana değer veren, bugünkü anlayışa yatkın demokratik bir yapıdır.
1. Osmanlı bir “Töre Devleti” kurmuştur. Başta Padişahlar olmak üzere, kanun-u kadim, özetle “töre”, herkesi bağlar. Hiç kimsenin kudret ve kuvveti “mutlak” değildir. Özellikle padişahlar denetim altındadırlar ve kanunlarla törelere uymak zorundadırlar.
2. Padişahlar savaş ve barış ilanı hakkından bile mahrumdurlar. Bunun için ulemanın onayını almak zorundadırlar. (Sultan Dördüncü Mehmed, Macaristan savaşını erteleyememiştir).
3. İsrafa ve sefahate meyleden padişahlar, ulema fetvasıyla halledilir. (Tahttan indirilir) Avrupa’daki gibi istibdat ve mutlakıyet yoktur, insanlık vardır.
4. Osmanlı Devleti, insan, hayvan ve bitkiye yönelik hizmetler üreten büyük bir hayır kurumuna dönüşmüştür. Padişahlar bu büyük hayır kurumunun garsonlarıdır!
5. Yükselme devrinde padişahların şeyhülislâmları görevden alma yetkileri yoktur, ama şeyhülislâmlar padişahları azletme yetkisine sahiptirler.
6. Osmanlı devlet sistemi, pek çok yabancı düşünürün tetkik ve tescilinden geçtiği üzere “mutlakıyet” değil, insanı merkez alan ve insana değer veren, bugünkü anlayışa yatkın demokratik bir yapıdır.
7. İnsanı merkez alan anlayışın kaynağı Kur’an’dır ve Kur’an hükümleri zulüm ve istibdat meyline karşı en büyük engeldir. Bu yüzden padişahlar ve yöneticiler zulmü bir yöntem olarak benimsememişler, bu yoldaki bazı münferit hareketleri ise şiddetle cezalandırmışlardır.
8. Her padişah, tahta çıkar çıkmaz, Kur’an’a ve töreye bağlı kalacağına yemin eder. Bu yemini Şeyhülislâmlık ve halk denetler.
9. Halkın iradesi padişahın nüfuz ve kudretinden üstündür. Bu yüzden padişahlar zaman zaman kıyafet değiştirip halkın içine karışmakta, talep ve değerlendirmeleri birinci elden almaya özen göstermektedirler.
10. Sultan Birinci Mahmud Devri Reis-ül-Küttablarından (Dışişleri Bakanı diyebiliriz) Emârzâde Hacı Mustafa Efendi, Fransız Sefiri Marquis Villeneuve’e söyledikleri meşhurdur: “Aslına bakarsanız, Osmanlı Devleti, adı henüz konmamış bir cumhuriyettir.”
11. Osmanlılarda en nüfuzlu insan padişah değil, Şeyhülislâmdır. Şeyhülislâmın herhangi bir kararına padişahın itiraz etmesi sözkonusu bile değildir. Padişahların isteğini reddeden pek çok Şeyhülislâm vardır.
12. Osmanlı Devleti’nde, bugünkü anlamda olmasa bile, yakın anlamda “kuvvetler ayrılığı prensibi” mevcuttur. Padişah, idari işlerde hükümete karışamaz, tahakküm edemez. Yalnızca tavsiyelerde bulunabilir.
13. Avrupa’da hiçbir insan hakkı yokken, Osmanlı’da padişahların ve diğer yöneticilerin, insan haklarına riayetleri diplomatik belgelerden anlaşılmaktadır. (Bu da zaten inanç temellidir: Çünkü insan haklarına riayetsizlik kul hakkını gözetmeme anlamına gelir).
14. Kendi yaptırdığı camiin dışında hiçbir padişahın adı hiçbir binaya, şehre, esere verilmemiştir. Bu gelenek cumhuriyetten sonra oluşmuştur.
15. Halk, padişahı açıktan açığa tenkit etmek, devlet ve hükümet adamlarını alaya almak hakkına sahiptir. Vaizler vaazlarında, halk hatipleri meydanlarda tenkit hakkını kullanırken zabıta müdahale etmez. Özgürce konuşurlar. Bunun sayılamayacak kadar örneği var.
16. Padişahlar yalnız Müslüman milletin değil, yönetimi altında bulunan gayrimüslim milletlerin de hakkını-hukukunu muhafazaya mecburdur.
17. Osmanlı Devleti’nde Müslüman olmayan insanların dinlerini özgürce yaşama hakları mevcuttur. Kimse onlara baskı yapamaz, kimse kem gözle bakamaz (Fatih’in “Amannâme”si), kimse onları aşağılayamaz ve asla kınayamaz.
Osmanlı ceddimizin halkına yaşattığı hak ve hürriyetleri bugün bile mumla arıyorsak, bu işte bir terslik var demektir.
KAYNAK;Yavuz BAHADIROĞLU - Osmanlı demokrasisinden,Türkiye Cumhuriyetine
2. Padişahlar savaş ve barış ilanı hakkından bile mahrumdurlar. Bunun için ulemanın onayını almak zorundadırlar. (Sultan Dördüncü Mehmed, Macaristan savaşını erteleyememiştir).
3. İsrafa ve sefahate meyleden padişahlar, ulema fetvasıyla halledilir. (Tahttan indirilir) Avrupa’daki gibi istibdat ve mutlakıyet yoktur, insanlık vardır.
4. Osmanlı Devleti, insan, hayvan ve bitkiye yönelik hizmetler üreten büyük bir hayır kurumuna dönüşmüştür. Padişahlar bu büyük hayır kurumunun garsonlarıdır!
5. Yükselme devrinde padişahların şeyhülislâmları görevden alma yetkileri yoktur, ama şeyhülislâmlar padişahları azletme yetkisine sahiptirler.
6. Osmanlı devlet sistemi, pek çok yabancı düşünürün tetkik ve tescilinden geçtiği üzere “mutlakıyet” değil, insanı merkez alan ve insana değer veren, bugünkü anlayışa yatkın demokratik bir yapıdır.
7. İnsanı merkez alan anlayışın kaynağı Kur’an’dır ve Kur’an hükümleri zulüm ve istibdat meyline karşı en büyük engeldir. Bu yüzden padişahlar ve yöneticiler zulmü bir yöntem olarak benimsememişler, bu yoldaki bazı münferit hareketleri ise şiddetle cezalandırmışlardır.
8. Her padişah, tahta çıkar çıkmaz, Kur’an’a ve töreye bağlı kalacağına yemin eder. Bu yemini Şeyhülislâmlık ve halk denetler.
9. Halkın iradesi padişahın nüfuz ve kudretinden üstündür. Bu yüzden padişahlar zaman zaman kıyafet değiştirip halkın içine karışmakta, talep ve değerlendirmeleri birinci elden almaya özen göstermektedirler.
10. Sultan Birinci Mahmud Devri Reis-ül-Küttablarından (Dışişleri Bakanı diyebiliriz) Emârzâde Hacı Mustafa Efendi, Fransız Sefiri Marquis Villeneuve’e söyledikleri meşhurdur: “Aslına bakarsanız, Osmanlı Devleti, adı henüz konmamış bir cumhuriyettir.”
11. Osmanlılarda en nüfuzlu insan padişah değil, Şeyhülislâmdır. Şeyhülislâmın herhangi bir kararına padişahın itiraz etmesi sözkonusu bile değildir. Padişahların isteğini reddeden pek çok Şeyhülislâm vardır.
12. Osmanlı Devleti’nde, bugünkü anlamda olmasa bile, yakın anlamda “kuvvetler ayrılığı prensibi” mevcuttur. Padişah, idari işlerde hükümete karışamaz, tahakküm edemez. Yalnızca tavsiyelerde bulunabilir.
13. Avrupa’da hiçbir insan hakkı yokken, Osmanlı’da padişahların ve diğer yöneticilerin, insan haklarına riayetleri diplomatik belgelerden anlaşılmaktadır. (Bu da zaten inanç temellidir: Çünkü insan haklarına riayetsizlik kul hakkını gözetmeme anlamına gelir).
14. Kendi yaptırdığı camiin dışında hiçbir padişahın adı hiçbir binaya, şehre, esere verilmemiştir. Bu gelenek cumhuriyetten sonra oluşmuştur.
15. Halk, padişahı açıktan açığa tenkit etmek, devlet ve hükümet adamlarını alaya almak hakkına sahiptir. Vaizler vaazlarında, halk hatipleri meydanlarda tenkit hakkını kullanırken zabıta müdahale etmez. Özgürce konuşurlar. Bunun sayılamayacak kadar örneği var.
16. Padişahlar yalnız Müslüman milletin değil, yönetimi altında bulunan gayrimüslim milletlerin de hakkını-hukukunu muhafazaya mecburdur.
17. Osmanlı Devleti’nde Müslüman olmayan insanların dinlerini özgürce yaşama hakları mevcuttur. Kimse onlara baskı yapamaz, kimse kem gözle bakamaz (Fatih’in “Amannâme”si), kimse onları aşağılayamaz ve asla kınayamaz.
Osmanlı ceddimizin halkına yaşattığı hak ve hürriyetleri bugün bile mumla arıyorsak, bu işte bir terslik var demektir.
KAYNAK;Yavuz BAHADIROĞLU - Osmanlı demokrasisinden,Türkiye Cumhuriyetine
OSMANLI IMPARATORLUGU iki resim herseyi anlatiyor |
11 Kasım 1914 – Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletleri’ne savaş ilanı |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder