16 Temmuz 2013 Salı

383 ) DALKAVUK !..

  

   1923'te İstanbul'un Osmanlı kibarları da devrimlere karşıydılar. Mustafa Kemal'le fikir birliği güdenlerin hepsine "dalkavuk" derlerdi !..
   Terakkiperver Fırka kurulduğu zaman, kendisine dalkavuk diyenlere, Yahya Kemal : "Ben ne o fırkadanım, ne de bu fırkadanım ; Mustafa Kemal'in dalkavuklarındanım" cevabını vermişti..
   Her kuvvet ve ikbal gibi şüphesiz Mustafa Kemal'in etrafı da dalkavuklarla çevriliydi. Pek çoklarının yapılanlara inandığı yoktu. Devrim kanunlarına ellerini kaldırırlarken, nicelerinin O'na bakan gözlerinde : "Ah bir ölüp gitse.. Ah yarına çıkmasa.." gibi kıvranan gizli bakışı sezerdik.
   Mustafa Kemal bilmez miydi ? İnsanlar üzerine hiç aldandığını hatırlamıyorum. Kötüsünü de iyisini de bilerek kullanmıştır. 
   Eski diyanet işleri reislerinden ihtiyar bir hoca efendi, hilafetin kaldırılacağı günlerde, reislik odasına "saygı sunmaya" gelmişti. Mustafa Kemal :
"Hah, tam zamanında teşrif buyurdunuz. Hilafetin dince lüzumsuz olduğunu bana ilk defa Bursa'da söyleyen efendi hazretleridir" demesi üzerine, Mustafa Kemal'e bir şey öğretmiş olmak fırsatını kaçırmak istemeyen hoca :
"Evet efendimiz" demişti.
   Başka sarıklılar daha da ileri gitmişlerdi. Rahmetli Vasıf, hanedan maaşları aleyhine konuşurken, içlerinden biri saçı sakalı dikelmiş bir halde içeri koşarak : "Paşa Paşa, neyi kaldırmak istiyorsun ? Kitabı mı ? Emret bize, yolunu bulalım. Fakat (toplantı salonu tarafını göstererek ) bunları söyletme !."
demişti !..
   Başlarındaki bir dinsiz bile olsa, bu ödenekçi din adamları, ona dalkavukluk edeceklerdi..
   Anadolu'daki bin yıllık medreseleri, bir gecede, onların da oyları ile kapıyorduk.. Çünkü o zaman egemenlik ilerleme ve Batılılaşma davasında idi. Türkiye havasını teneffüs edip de ilerleme, Batılılaşma, kör gelenek ve göreneklerden kurtulma davasının zafer bulacağına inanmamak imkanı yoktu. Şimdi (Kitabın basılış tarihi : 1962) "Atatürkçü" dediğimiz Batı medeniyetçileri bugünkünün binde biriyken.. Bir avuç aydın.. Sivil olarak bir avuç aydın, Orduda bir avuç aydın..


 

   Niçin ? Evet niçin ?..
   Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile beraber zaferin ilk günlerinde İzmir'e, Mustafa Kemal'i görmeye gitmiştik. Herkes "biten bir şey", bir savaştan kurtulmanın hafifliği içindeydi. Bir tek O, "Aslı işe yeni başlayacağız," diyordu. "Asıl düşman orada," diye İzmir'in arka mahallesinden Sovyetler Birliği sınırlarına kadar bütün Anadolu'yu kaplayan geriliği ve gericiliği gösteriyordu. "Padişah benim !" dese, tahtı altına uzatacaklardı. "Halife benim !" dese, herkes eteklerine sarılacaktı..
   O ise elindeki yüzde yüzü, gerçek kurtuluş savaşı uğruna tehlikeye koyacaktı. Yarın, hiçbir iş yapmamışa dönecekti. Bütün Anadolu köylerinde onun dinsizliği söylenecekti. Biraz sonra, düşman elinden aldığı bu şehrin sokaklarında onu öldürmeye kalkacaklardı. 
   Yalnız O, zaferin her şeyi bitirdiğine inanmıyordu. Bir ültimatomla İngiliz donanmasını limandan kovabiliyor, fakat yine de kurtulduğumuza inanmıyordu. Kapitülasyonları kaldırıyor, bağımsızlığa kavuştuğumuza inanmıyordu. 
   Anadolu bir Asya parçasıydı. İçinde oturan vatandaşlar, maddi manevi, Asya gerileri arasındaydılar. Bu topluluk bir Batı topluluğu olmadıkça her şey boşunaydı. Bu zafer de son Osmanlı yüzyıllarının nice zaferleri gibi, harcanıp giderdi. Biz medeniyetçe kurtulmalıydık. Biz toprağımızdan fazla kafamızı ve vicdanımızı kurtarmalıydık. 
   Bütün devrimciliğin felsefesi buydu !..
   
   Hiç kimsenin yapamayacağını yaptı adam.. Hiç kimsenin yıkamayacağını yıktı adam.. Bütün yolları açtı bize.. Bütün engelleri yolumuzun üstünden kaldırdı !.
   Derken kuvvet ve ikbal, demokrasi ile halka geçti. Ne görsek beğenirsiniz : Nasıl 1923'te bütün gericiler ilericilerin dalkavuğu olmuşlarsa, bu defa, formasyonları bakımından, ilerici olmaları gerekenler gericiliğin dalkavukları kesildiler !..
   İşte biz, o gün bu gündür, bu dalkavukluğun cezasını çektik ve hala çekiyoruz..
   Hani 1923'te, "Ödenek alalım da, hükmedelim de, Mustafa Kemal isterse kara kitabı da kaldırırız" diyen sarıklı dalkavuklar yerinde, şimdi koltuğa kurulsunlar da, ödenek alsınlar da, devlet arabasına binsinler de, medreseler açılsa umurlarında olmayacak olan bıyıklı, tıraşlı, başları silindir şapkalılar !..
   1923, 1962.. Sanki 39 yıl ileri değil, 39 yıl daha gerideyiz.. 
   İdeal ve irade adamlarına haber vereyim : Bunlar korkaktan daha korkaktırlar. Yarın ilerleme davası yeni savaşçılarına kavuştu mu, hepsi başlarını göbeklerine kadar eğecekler : 
"Aman efendimiz, ne emir buyurursunuz," diyecekler.. 

(Falih Rıfkı Atay'ın "Batış Yılları" adlı kitabından alınmıştır..)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder