Latife Hanım öldükten sonra, önemli bir gerçeğin farkına varıldı. O, Mustafa Kemal'li yıllarına ilişkin tek söz söylemeden bu dünyadan ayrılmıştı. Bu durum Latife'ye düşmanlıkla yaklaşanları şaşırtmış ve onu yeniden "hanımefendi" konumuna oturtmuştu. Artık söze şöyle başlanıyordu :"Saygıdeğer bir tutum aldı ve hiç konuşmadı.." Nedense herkes onun Mustafa Kemal Paşa aleyhine konuşacağına inanıyor ve bu yüzden korkuyordu. Halbuki Latife, Mustafa Kemal'in düşmanı değil, eski karısıydı. Onu düşman kılığına sokanlar sonunda kendi yarattıkları düşmandan korkmak zorunda kalmışlardı..
Latife Hanım anlaşılmadan öldü. Anlaşılamadığı için de çok üzgündü. Ama onu anlamamıza imkan verecek pek çok belgeyi özenle sakladı ve İstanbul'da iki ayrı banka kasasında muhafaza etti. Vefatından sonra ondan kalan mektuplar başta basın olmak üzere bütün Türkiye'nin ilgisini çekti. Anı defterlerinin İsviçre'de bir bankada durduğuna dair yayınlar yapıldı.
Ailesi, Latife Hanım'dan kalan belgelerin aile içinde paylaşılmasının yanlış olacağını düşündü. Cumhuriyet'in tarihine ait bu belgelerin aile fertleri arasında paylaşılması bütünlüğünü bozacak, belgelerin dağılması tehlikesine yol açacaktı.
Tam da böyle bir sıkıntı yaşanırken, Türk Tarih Kurumu'nun (TTK) o günlerdeki başkanı Ord Profesör Enver Ziya Karal, 17 Mart 1976'da aileye başvurdu. "Bize vermeyi düşünür müsünüz ?" diye bir teklifle gelince, belgelerin TTK'ya verilmesi kararlaştırıldı..
Enver Ziya Karal'ın TTK adına yaptığı 17 Mart 1976 tarihli başvuru aileye, Latife Hanım'ın mirasının paylaşılması için açılan davanın görüldüğü İstanbul 13. Sulh Hukuk Hakimliği üzerinden gönderildi..
"Rahmetli Latife Uşşaki'nin terekesinde meydana çıkan ve anıları ile ilgili olduğu anlaşılan kapalı zarfların tarihsel değeri olabilir. Varislerin ileri sürecekleri koşullara uyulmak kaydıyla bunların Kurumumuz arşivine verilmesi imkanı bulunursa çok memnun kalacağımızı bildirir, saygılar sunarım."
Aileden dört kişiye hitaben ilgili mahkemeye gönderilen mektuba şu not düşülmüştü :
"Yirmi gün içinde kasadaki vesikaların tetkikine muvafakat edip etmediğinizi bildirmeniz, cevap verilmediği taktirde muvafakat edilmemiş sayılacağınız tebliğ olunur."
Ziraat Bankası'ndaki kasa, 1977 yılında ; Osmanlı Bankası'ndaki kasa ise 1979 yılında açıldı. Çıkan belge, mektup, telgraf, anı defterleri ve notlar zabıt katipleri tarafından Latife Hanım'ın ailesinden temsilcilerin ve bilirkişinin önünde 219 başlık altında sıralanıp okundu.
Cumhuriyet tarihine ait belgelerin TTK'na teslim edilmesini uygun gören aile, bu belgeler üzerinde bir hak iddia etmedi ve yeddiemin olarak vermeyi düşünmedi. Bilindiğinin aksine Latife Hanım'ın belgelerine el konmamış, ailenin isteği üzerine ; İstanbul 13.Sulh Hukuk Hakimliği, 26 Kasım 1979 günü miras davasını sonuçlandırırken, belgelerin TTK'na gönderilmek üzere teslim alındığını karara bağlamıştı. Belgeler TTK'nun malı olmuştu..
Türk Tarih Kurumu, Türk Ocakları olarak faaliyete geçmiş, daha sonra Türk Tarihi Tetkik Kurulu adıyla Afet İnan'ın as başkanlığında varlığını sürdürmüş, yıllar sonra Türk Tarih Kurumu olarak anılmaya başlanmıştı. Latife'nin Çankaya'dan ayrılmadan önceki son görevi, 1925 yılında seçildiği Türk Ocağı fahri başkanlığıydı.
O, bu görevini kendi kendine sürdürmüş ve tanık olduğu Cumhuriyet tarihini kayıtlara geçmiş, belgeleri biriktirmiş, ayrıca günlük tutmuştu. Yıllardır açılmasından korkulan belgeler yalnız onun özel tarihi değil, hepimizin ortak tarihiydi. Latife Hanım, kendi başına bir tarih kurumu gibi çalışıp günlükleri dahil pek çok şeyi saklamıştı..
2005 yılı başında TTK adına konuşan Başkan Yusuf Hallaçoğlu'nun Latife Hanım'ın evraklarının açılacağını söylemesi büyük bir tartışma başlattı. Vesikaların açıklanmasını Atatürk'ün yaşamına saygısızlık olarak gören bazı isimlerin yarattıkları gergin ortam içinde Latife Hanım'ın ailesi, belgelerin açıklanmaması için TTK'na başvuruda bulundu. Sonunda belgeler yeniden kaderine terk edildi. Bu torbadan Atatürk'ü yerecek bir şeyler çıkacak korkusu yersizdi.
Evrakların açılmasına karşı çıkanlardan, Kılıç Ali'nin oğlu Altemur Kılıç da benzer bir şey söylüyor, "Ben eminim ki bu belgelerde asla Mustafa Kemal'i küçük düşürebilecek hatta Latife Hanımefendi'ye karşı tutumunda eleştirilebilecek bir husus yoktur.." diyordu.
Latife Hanım'ın Mustafa Kemal'e hiç öfkelenmediğini söyleyemeyiz. Çok sevmeye devam etse de kabusa dönüşen yaşamında O'nun rolü büyüktü. Bu yüzden acılarını kalemiyle paylaşmıştı..
Ord. Prof. Reşat Kaynar, belgeleri okuyup inceledikten sonra, 10 Nisan 1979'da kanaatini şöyle yazmıştı :
"Bu belgeler gerek devrim tarihimizin gerek Cumhuriyet tarihinin gerçek belgelere dayanması yolunda başlıca vazife görecek niteliktedir. Bu belgeleri incelemeksizin devrim tarihinin daha doğrusu Cumhuriyet tarihinin yazılması mümkün olamaz. Belgeler her ne kadar Latife Hanımefendi'nin kimi zaman hissi ifadelerini belirtmekte ise de bütün bunların tarihimize çok kuvvetli kaynak olma rolünü asla değiştiremez.."
Reşat Kaynar, yirmi beş yıl sonra, 2004'de, aynı belgeler için şunları söyleyecekti :
"Latife Hanım'ın bütün evrakı metrukesi bana teslim edildi. Ben de günlerce okudum ve tasnif ettim. İçlerinde Atatürk'le ve yakın tarihimizle ilgili çarpıcı bilgiler vardı.
Bir tarihçi olarak bunların o günün şartlarında kamuoyunun bilgisine sunulmasını uygun bulmadım. (...)
Hatırlayabildiğim kadarıyla günlükleri tam beş cilt defterden oluşuyordu. Asıl önemli bilgiler de burada zaten. Evlilik hayatına ilişkin itiraf ve sıkıntıları bu günlüklerde yer alıyor. Ayrıca derin bir pişmanlık mevcut. Latife Hanım'ın sağlığında hiçbir gazeteciyle konuşmadığını hatırlarsanız, Atatürk ile olan evliliği, hem de yakın tarih açısından ne kadar önemli olduğunu kavrayabilirsiniz. Bunun için bu önemli belgelerin bir bilim kurulu tarafından incelenmesi çok daha sağlıklı olacaktır.."
Latife Hanım'ın sakladığı belgeler arasında neler var ? Boşanmanın ardından Fethi Okyar'ın eşi Galibe'nin ona Paris'ten yazdığı mektup ; Halit Ziya ve Yakup Kadri'nin mektupları ; Latife Hanım'ın Zübeyde Hanım'a yazdığı mektup ; Halide Edip ile Münih'ten yazışmaları ; "Bozkurt" kitabının çıkışıyla ilgili olarak tuttuğu notlar ve İsmet Paşa'ya mektubu ; kadınlık durumuna ilişkin yazıları ; doğum günü olan bir 17 Haziran gecesi tuttuğu notlar ; Atatürk'ün ona, onun Atatürk'e yazdığı gün ışığına çıkmamış mektuplar..
219 kayıtlı belge arşivde açıklanacakları günü bekliyor..
İpek Çalışlar, Latife Hanım'ın kasalarından çıkan malzemelerin listesini "Latife Hanım" adlı kitabına almış. Osmanlı Bankası'nın kasasından çıkanlara yer yer tarih konmuşken, Ziraat Bankası'nın kasasından çıkanlara ne yazık ki tarih verilmeden düzenlenmiş. Basında sadece bir bölümü yayımlanan bu liste, her türlü savrukluğa rağmen torbalarda tutulan gerçek bir tarihe işaret ediyor.
Latife Hanım, varlıklı bir kadın olarak ölmüştü. Mücevherleri dışında, İstanbul Pangaltı'da bir dairesi, İzmir'de bir evi, bir hanı, iki arsası ile bir de hisseli binası vardı..
Latife'nin özel eşyaları tasnif edilirken bir nikah yüzüğü çıktı. İçinde Eski Türkçe "Latife 1339 (1923)" yazılıydı. Latife'nin kasasından çıkan bu yüzük, Mustafa Kemal'in ona nikah sırasında mihri muaccel olarak verdiği 10 gümüş parayla birlikteydi. Latife, değer verdiği bu hatıraları pembe kağıda sarıp bir mücevher kutusuna koymuş, kutuyu da tülbent muhafazada saklamıştı. Bu kutunun içinde bir de altın mühür vardı. Bir yanında Latife, diğer yanında da Mustafa Kemal yazılıydı. (Mühür, Mustafa Kemal Paşa ile çıktığı bir gezide kendisine armağan edilmiştir)
Mücevher kutusundaki anılar, "tarihi eşya" olarak tutanağa geçirildi, sonra da yüzük, gümüş paralar ve mühür yeniden mücevher kutusuna konulup pembe kağıdına sarılarak tülbent muhafazasına yerleştirildi ; 10 Nisan 1979 günü Osmanlı Bankası Beyoğlu Şubesinde açılan tülbent torbanın ağzı mahkeme mührüyle mühürlendi..
Atatürk'ün ölümünden sonra açılan kasadan çıkanlar arasında da ince bir parmak için yapıldığı belli olan bir nişan yüzüğü vardı. Yüzükte "1339 Gazi M.Kemal" yazılıydı.
Yüzükleri ayrıldıktan sonra birbirlerine iade etmişlerdi.
Latife de, Atatürk de, Lozan'dan İsmet Paşa'nın armağan olarak getirdiği nikah yüzüklerini ömürlerinin sonuna kadar saklamışlardı. Mustafa Kemal paşa ile Latife'nin yarıda kesilen evliliklerinden bir hatıraydı bu yüzükler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder