19 Ekim 2013 Cumartesi

Feminizmin Sefaleti

Feminizmin Sefaleti
Feminizmin soğuk rüzgârları, milyonlarca buzdan heykel dikti etrafımıza...


Bazen dört duvarı kitaplarla kaplı odamda dakikalarca gezdiririm gözlerimi kitap raflarında.
Gözüme Betty Friedan'ın 'Kadınlığın Gizemi' ve feminizmin annelerinden Mary Wollstonecraft ilişti.

Kara kara düşündüm yine feminizmi, bugünü ve yıktıklarını.

Feminizm, tarihte kadının kiliseye girmesini, İncil'e bile dokunmasını yasaklamış olan zihniyete karşı bir tepki hareketi olması sebebiyle çıkış noktası itibariyle haklı olsa da, sonraları vahim bir operasyona dönüşmüştür.

Feministler zamanla aileyi ve çocuk yapmayı hedef aldılar.

Onlara göre aile ve çocuk, kadının iş hayatındaki gelişmesini engelliyor, kadını pasivize ederek sosyal hayatın dışına itiyordu.

Ünlü feministlerden Margaret Sanger, evliliği intihar sayıyordu.
Kadının "azattan azat" olması gerektiğini savunan anarko-feminist Emma Goldman, evliliğe cinayet diyordu.

Zamanla bir din halini aldı.

Feminist teolojinin hedefleri arasında kadının, din adamları ve dini otoriteler arasındaki rolünü genişletmek, "Tanrı'nın erkeksi imajı"nı yeniden yorumlamak ve inancın dili ve mitleri arasında dişi (female) imajını daha fazla göz önüne almak vardı.

Vahim sonuçlar doğurdu

Hal böyle olunca meşhur İngiltere Kraliçesi Victoria, feminizme karşı çıkmış ve yazmış olduğu bir mektupta, "Tanrı erkek ve kadını farklı yaratmıştır, farklı kalmalarına müsaade edin" demişti.

Feminist düşünce, özellikle İslam coğrafyasında vahim sonuçlar doğurdu.

Yıkılan yuvalara, boynu bükük çocuklara ve kadının metalaşmasına payanda oldu.

Ve İslam'ın dönüştürülmesine...

Literatüre "İslamcı feminizm" kavramı girdi, sahneye başörtülü feministler çıktı.

Oysa feminizm "Kadın hakları" mantosuna bürünmüş Medusa'ydı.

Nitekim intikamını aldı, dinden, aileden, çocuklardan ve toplumdan.

En çok da kadından.

Kadını yaratılıştaki cevherlerden hoyratça kopardı.

Kanun ve nizamı istediğiniz kadar değiştirin, varlığın tabiatını değiştiremezseniz.
Kanatlarınız yoksa uçurumlar üzerine yuva kurmamanız gerekir.

Feminizm işte bunu yaptı.
Kadına uçurumların üstüne yaldızlı kâğıtlardan bir yuva kurdu.

Her poyrazda kuru bir yaprak gibi savruldu bu yuvanın çatısı ve duvarları içindeki ruhlarla birlikte.

Kadın, asırlar boyu menfaatleriyle yaratılış misyonu arasında sallanan bir rakkas.
Menfaatleri zannettiği arzularını feminizm bayraklaştırmış, kadınlığını ve emellerini annelik ve sevda tatmin etmiş.

‘Erkek egemen söylem’

Paradoks cambazı ve Sorbon'un yaşayan düşüncesi Jacques Derrida şöyle der:

"Feminizm, erkek gibi olmaya can atan bir kadın operasyonundan başka bir şey değildir...

İğdiş edilmiş bir kadın ister. Üslubu tarzı kalmamıştır."

Oysa bugünkülerin "erkek egemen söylem" pususuna hapsettikleri diğergâmlık (başkalarını düşünme) kadının belirleyici bir vasfı.

Yani kadın, merkezi kendi dışında olan bir varlık.

Erkek ise kadına nazaran daha egoist ve ben merkezlidir. Yani merkezi kendi içindedir.

Mutlu edeceği, seveceği, üzerine titreyeceği ve aydınlatacağı biri yoksa ruhu solar kadının.

Comte, diğergâmlık cevherine altrüizm der.

Merkezi kendi dışında olan kadının hazları ve kaygılarının kaynağı da bir başkasıdır.
Bazen sevdalandığı biri, bazen ana baba ve çocukları.

Çevresindekilerin ne sevinçlerine bigâne kalabilir ne ıstıraplarına; kadın onlar olmadan kâm alamaz hayattan.

Tıpkı ABD'nin en asil ailelerinden birine mensup Lady Astor gibi.

Dünyanın en büyük kütüphanelerinden birini Astor ailesi yaptırmıştı.

Ve Lady Astor da Titanik'teydi.

Titanik batarken yaşanan kurtarma keşmekeşinde, filikalara sadece kadınlar ve çocuklar bindiriliyordu.

Filikalarda bir kişilik yer kalmıştı. Gemi yönetimi bu yerin Astor ailesinden birine verilmesini istedi.

Fakat Lady Astor çok sevdiği kocasını bırakıp filikaya binmez.

Hizmetçisini çağırır ve der ki:

-Kızım Allah bana mutlu ve müreffeh bir hayat bahşetti. Şimdi sevgili kocamın kolunda ve onunla birlikte ölmek istiyorum.

Ve hayatını vakfettiği kocasıyla birlikte Kuzey Atlantik'in karanlık, soğuk sularına gömülür.

Fikrimce kadın, sevdiklerine beğendirmek için üretir, onlar beğenmiyor diye yıkar.

Dişi hayvanlar da, bitkiler de başkası için yaşar.

Çiçekler taç yapraklarını feda ederler sevdalarına.

Ama feminizmin soğuk rüzgârları, milyonlarca buzdan heykel dikti etrafımıza.



Gültekin Avcı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder