21 Mart 2009 Cumartesi
İkinci Dünya Savaşı - Roosevelt..
Efendim arayı biraz soğuttuk, kusura bakmayın. Şimdi muhtemelen en son ne yazdığımı bile hayal meyal hatırlıyorsunuzdur. Hatırlatayım. Winston Churchill'den bahsettik. Acıların çocuğu diktatörlerden sonra, Lord çocuğu bir tikinin hayatına göz attık. Bugün yine tuzu kuru bir liderle, savaş öncesi liderler turunu noktalamak istiyorum: Franklin Delano Roosevelt.
Dediğimiz gibi, Winston gibi bu da şanslı doğanlardan. "Roosevelt Ailesi", Amerika'da tanınan sosyetik bir aile. Hâtta Eda Taşpınar tadında sosyetik bir kızları da var, Eleanor Roosevelt. İşte bu Eleanor; Franklin'in beşinci dereceden kuzeni. Aynı zamanda da karısı. Çarpık ilişkiler. Ayrıca, Eleanor'un emmisi Theodore Roosevelt de, 1901-1909 yılları arası Amerikan Başkanlığını yapmış bir insan. Yaa. Kafanız karıştı değil mi.
Franklin de bu Hollanda göçmeni ailenin bir ferdi olarak, 1882 yılında dünyaya geldi. Dedik ya para bok, çok rahat bir çocukluk geçirdi. Action Man'i, Lego'su eksik kalmadı. "Aa çok ucuz turlar var ya." diye düşünen ailesi, ona daha küçük yaşta bütün Avrupa'yı gezdirdi, yeni kültürler gösterdi.
Okul çağı gelincce, Franklin'i de yatılı bir okula yolladılar. Akıllı uslu bir çocuktu. ÖSS dönemine gelindiğinde Roosevelt ailesi bütün olanaklarını seferber etti; özel hocasından yaşam koçuna, en güzel dersanesine kadar gereken her şeyi sağladı. Tabii öküze bile bu kadar olanak versen, o da kazanır. Franklin de Harvard'a kapağı attı. O sıralarda akrabası Theodore da başkan olunca, havasından geçilmedi bunun. Okulda sürekli "Olm Franklin başkanın akrabasıymış." lafları yayıldı durdu. Arkadaşları KYK yurtlarında sürünürken, Franklin malikânelerde yaşıyordu. Zorluk nedir bilmedi. Harvard'ı bitirince de önce Columbia'da hukuk okudu, sıkılınca bıraktı Wall Street'te bir tanıdığın bürosuna girdi. Bu dönemlerde kuzeni Eleanor'la tanıştı, "Kuzen de olsak seni seviyorum Eleanor." diyerek alyansı takıverdi kıza. Eş dost desteğiyle New York senatosuna giren Frank, bu dönemde siyasetle de ilgilenmeye başladı.
1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patlak verince, her duyarlı Amerikalı gibi o da savaşa gitti tabii. ÖSS zamanlarında kulaktan kulağa dolaşan "Olm Deniz İşletme falan okumak lazım, iki ay çalışıyorsun deli para kazanıyorsun eki eki." söylentileri aklına geldi, bunun üzerine donanmaya girmeye karar verdi. Savaş döneminde iyi çalıştı, güzel ticaretler yaptı, savaşta çorbaya bir tuz da o attı. Zaten aileden gelen şöhretine biraz da kendi ekledi.
Savaş bittikten sonra siyasetle biraz daha ilgilenen Roosevelt, 1920'de başkan yardımcılığına aday oldu, kazanamadı. Bunun üzüntüsüyle eşi dostu alıp tatile çıkan Roosevelt, gergin günler geçirdi. Bu gerginlik ona pahalıya patladı; belden aşağısı felç oldu. (Oha nasıl gerginlikmiş bu di mi.)
Zorlu yıllar geçirdi, hastalığını kabullenmek istemedi. "Ya yok istesem yürürüm ki bakın lan ahh." diye geçen günlerin ardından, 1929 yılında "Eeh skerim hastalığını sıkıldım lan." diyen Roosevelt, siyasete geri döndü. New York valiliğine aday oldu. Mâlum sakat adam, insanlar da kıyamayıp oy verince kazandı seçimi. Üç sene süren valilik döneminde, en kral dostluklarını kurdu. Daha sonra birlikte çalışacağı adamları orada seçti. Üç senenin sonunda iyice güçlü bir ekip kuran Roosevelt, 1932 seçimlerinde başkanlığa aday oldu. Sonunda da zorlu seçim maratonundan galip çıktı. Amerika'nın ilk engelli başkanı oldu.
Artık savaş başlayabilir.
s.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder