Sürpriz Paket
Günlük koşuşturma içinde olup biteni anlamak hiç kolay bir iş değildir. Hele bir de Türkiye gibi büyük bir değişimin tam ortasında bulunan bir ülkede yaşıyorsanız!
Usta bir koleksiyoner gibi "DEĞERLİ" haberleri, fotoğrafları, demeçleri bir araya getirerek koca bir fotoğrafı okuyup görebilmek durumundasınız!
Bizde basın, bunun görülmemesi ve anlaşılmaması için var edildi!
Yalanlarla, korkularla, ezberlerle yakın tarih yazıldı!
Ne yapılan gizli pazarlıkları ne de elleri birleştirenleri görebildik!
Tarihi güçlü olan yazdığı için de gerçeklerin bizlerle buluşması zaman aldı!
Tıpkı şimdi olduğu gibi!
GÜÇLER savaşında Türkiye'nin tuttuğu rotayı da doğru anlamıyor ve anlatamıyoruz!
Çünkü ya bilmiyoruz ya da iki GÜÇTEN birini kırmak, karşımıza almak istemiyoruz!
Topu taca atarak ilerliyoruz.
Oysa 100 yıllık bir rövanşın eşiğindeyiz!
Demokratikleşme paketi, CHP'nin muhalefeti, MHP'nin TÜRK vurgusunu kaşıması, andımızın olay olması, Mehmet Ağar'ın tekrar içeri dönmesi, partilere eş başkanlığın gelmesi, askerin "oyunu" anlaması, baronlara ilk kez operasyon yapılması, İstanbul için kapışılması, İran'ın ABD ile yakınlaşması, Ankara'nın Barzani'yi istediği çizgiye getirmesi, Öcalan'ın barış için devreye girmesi, başörtüsünün devlette serbest kalması Merkez Bankası'nın hedef seçilmesi, hep bizden saklanan iki gücün çarpışmasının ürünü!
Bir süpermarkette her reyonun başında bir sorumlu vardır! O kişi oraya giren çıkan mallarla ilgilenir!
Büyük bir markette onun gibi onlarca kişi görev yapar! Hiçbiri diğerinin gün içinde ne yaptığını bilemez!
Aynı şekilde gün boyu para toplayan kasiyerler de günün sonunda marketin kasasına giren paranın toplamını hesap edemez!
Herkes bir yere çalışır! Ama genel eylemin büyük bölümünü marketin GENEL MÜDÜRÜ, marketler zincirinin faaliyetlerini de CEO ya da PATRON bilir!
Bizler içerideki her olayı bir reyon sorumlusu ya da kasiyer edasıyla değerlendirdik!
Faaliyetlerin toplamını, kar-zararı ya da büyük amacı bilemedik!
Gösterilmedi!
Sudan sebeplere inanmamız beklendi!
Dünya kurgulanırken de aynı metod izlendi!
100 yıl önce Avusturya Veliahdı Arşidük Franz Ferdinand'ın bir Sırp milliyetçisi olan Gavrilo Princip tarafından öldürülmesini, BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'nın nedeni olarak gördük! Hala sınavlarda bu soruya böyle cevap beklenir!
Oysa büyük savaş, petrolün paylaşılması, enerjinin el değiştirmesi yüzünden çıkmıştı!
MİLLİYETÇİLİK ile Alman, Rus, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı gibi koca koca imparatorluklar eski rolleriyle birlikte tarih sahnesinden çekildi!
Çekilmek zorunda kaldı! Hem Avrupa'nın hem de Ortadoğu'nun sınırları tekrar çizildi! Operasyon buydu zaten! Cetvelle sınır çizmek, Londra'ya bağlı LİDER yetiştirmek, petrolü ele geçirmek! Aslında büyük operasyon Fransız ihtilali ile başladı!
Milliyetçilik fışkırdı, Osmanlı parçalandı!
Nihai hedefte Osmanlı'nın hüküm sürdüğü topraklar vardı! Çünkü petrol buralardaydı! İsrail'i var eden Londra ve Musevi Baronların önündeki tek engel Padişah Abdülhamit'ti! Önce o gitti!
Sonra hanedan!
Kaybeden Osmanlı, kazanan ise kayıtsız şartsız İngiltere'ydi!
Bu tabloya itiraz ikinci büyük savaşı getirdi!
Taşlar yeni bir şekil alsa da Amerika oyunu, tamamen kendi tarafına döndürmeyi başaramadı! Silahla, uçakla, gemiyle, füzeyle gelse de AKIL çoğu zaman kazanıyordu! Ortadoğu'da ne zaman bir şey yapmaya kalksa BRİT'lerin aklı galip geliyordu! Birikim ve gizli kodlar onlardaydı çünkü!
Türkiye kendi tarihini, geçmişini, ilişkilerini ve en önemlisi iddiasını kaybettiği için kimse kapımızı çalıp fikrimizi sormuyordu! Cumhuriyet geçmişten kopuş operasyonuydu!
Türkler'in mecburen "Evet!" dediği bir yaptırımdı! Yabancılaşmanın, başkalaşmanın tavan yaptığı bir oluşumdu! Başka seçeneği olmayan bir devletin önündeki tek ŞIK'tı!
İşte Türkiye şimdi bunu kırıyor!
Sokakta akıp giden hayatın devlet tarafından ilk kez "görülmesi" bu nedenle rahatsızlık yaratıyor!
Başörtüsüne takmalarının altında, görünmeyen patronların "Aman Ortadoğu ile birleşmelerine asla izin vermeyin!" emri yatmaktadır!
Andımız da böyledir!
Osmanlı "Türk" demeyi bilmiyor muydu! 600 yıl dünyada söz sahibi olan AKIL bunu düşünemiyor muydu?
Tabii ki biliyordu!
Bütün imparatorluklar gibi IRK temelli bir sisteme karşıydı! Herkesi kucaklayan, herkesin de DEVLETİ yüceltmek için çalıştığı bir KURGU istiyordu! İnanç da aynı şekilde!
Herkese, her inanca sınırsız özgürlük vardı!
İsteyen kiliseye, isteyen havraya, isteyen de camiye gidiyordu! İnsan yüceltilince devlet de doğal olarak yükseliyordu!
İşte bize kurulan tuzak buydu!
Ortadoğu'dan çıkarılırken kendi insanından DÜŞMAN çıkaran bir yapıya büründük! Herkesi kapsama yerine, bölünme, ayrıştırma, başkalaştırma, itme, kakma biçimine teslim olduk!
Menderes ve Özal bunu değiştirmeyi denedi! Özal çok yol aldı!
Ancak partisini bıraktığı isim, Avrupa ile ilişkileri çok üst düzeyde olan biriydi!
Zaten sorunumuz buydu! Her parti değişik tabelalarla kurulsa da içlerinde en yetkili yerlerde kesinlikle İngiliz anahtarı oluyordu!
Erdoğan demokratikleşme paketiyle eş başkanlık şartını da bu nedenle getiriyordu! Özal'ın düştüğü hataya düşmemek, Londra'ya bağlı birinin önünü kesmek için!
Türkiye 100 yıl önce atılan temelleri sarsmaya başladıkça birileri sesini yükseltiyor!
Ankara, bir asır önce paylaşılan bölgeye esas oyuncu olarak dönüyor!
Kendisini, meyve-sebze reyon sorumlusu olarak değil market zincirinin PATRONU olarak görüyor!
Haliyle bu da eski patronları çıldırtıyor! "Bir memleketin parasını elime verin yasaları kimin çıkarttığını görürsünüz!" diyen Musevi bir ailenin üyesi aslında bu sözle her şeyi anlatmıştı!
Ankara şimdi ne parayı ne de yasayı onlara veriyor! Mesele bu!
Paketin sorun olarak görülmesinin nedeni de bu!
Çünkü düne kadar paket onlardan gelirdi!
Ergün Diler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder