Yavuz Bahadıroğlu : CHP’ye vicdani mahkûmiyet
7 Ekim 2013… “Yüreğin yetiyorsa” diyor Kılıçdaroğlu, Başbakan’a, “barajı yüzde beşe, hatta üçe düşürelim.”
Biliyor aslında, seçim kazanmanın barajla-marajla değil, icraatla mümkün olduğunu, ama CHP’nin icraat bahsinde “sıfıra sıfır elde var sıfır” konumunda bulunduğunu…
AK Parti’nin ise icraatlarıyla konuştuğunu, üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, kanal İstanbul gibi “çılgın” projelerle umudu diri tuttuğunu, Türkiye’yi yerli savaş uçağı, yerli savaş gemisi, yerli helikopter, yerli tank, yerli füze yapma aşamasına getirerek yüzyıllardır Batı’nın pompaladığı aşağılık duygusundan kurtardığını…
Önemli terslikler ve karışıklıklar olmadığı taktirde, bundan sonra yapılacak birkaç seçimi daha büyük farkla kazanacağını…
Hangi seçim sistemi uygulanırsa uygulansın bunun değişmeyeceğini ve CHP’nin özgür irade ile asla iktidara gelemeyeceğini…
Bediüzzaman’ın açık tespiti şu: “Bu asil millet ihtiyarıyla (öz idaresiyle) o partiyi (CHP) kat’iyen iktidara getirmeyecek”.
İşin aslı bu: Seçim sistemi vesaire hava cıva! Çünkü yeryüzünde mevcut seçim sistemlerinin en allengerlileri, en akla-hayale sığmayanları (Ekseriyet sistemi, Milli Bakıye sistemi, D’Hondt sistemi, barajlı sistem, barajsız sistem, vs) denendi, ama sandıktan bir türlü CHP çıkmadı…
Darbe dönemleri şaşırtmacaları hariç: Yine de millet bu şaşkınlığını bile kısa sürede aştı ve oylarını icraatçı partilerde topladı.
CHP’nin seçim kazandığı günler, kendisinden başka hiçbir partiye izin verilmediği diktatörlük (İsmet Paşa’ya “Milli Şef” dendiği için uygulanan sistemi “Şefokrasi” olarak nitelemekte bir mahzur yok) günleridir. Seçime tek başına girdiği için tek başına çıkmıştır.
İç ve dış konjonktür sebebiyle Demokrat Parti’nin kurulmasına izin verildiği gün ise CHP’yi kaybetme korkusu sarmıştır. Hemen bir Alicengiz oyunu yapmış, yeni kurulan Demokrat Parti’nin yurt çapında teşkilatlanmasına fırsat vermemek için seçimleri bir yıl öne almış, 1946’da bir “baskın seçim” gerçekleştirmiştir.
Ama bu seçim her türlü şaibe ve fetbazlığa açıktı: Çünkü oylar açık kullanılıyor, sayım ise kapalı kapılar arkasında yapılıyordu. Bu durumda, Demokrat Parti’ye verilen oyları CHP’sine kaydetmek iktidar bürokrasisi için çocuk oyuncağıydı. Nitekim de öyle oldu…
Ama ondan sonra, 1950 yılının 14 Mayısında yapılan Cumhuriyet tarihinin ilk demokratik seçimini % 52 oy alarak Demokrat Parti kazandı. 420 milletvekili çıkardı. CHP ise yalnızca 63 milletvekili alabilmişti.
Seçimler 2 Mayıs 1954’de tekrarlandı. Demokrat Parti oyunu artırarak % 57’ye ulaştı. Çünkü Başbakan Adnan Menderes, icraatlarıyla gönüllerde taht kurmuştu. Bu gidişle yıllar boyu iktidarda kalacaktı.
CHP bir oyun tezgâhladı: Ecevit’in genel başkanlığı döneminde tekrarını izlediğimiz bu oyunla bir grup milletvekilini DP’den kopardı (Bugünün ahkâmcıbaşısı Hüsamettin Cindoruk’un da aralarında bulunduğu milletvekilleri Hürriyet Partisi’ni kurup bir süre sonra CHP’ye iltihak ettiler).
DP’nin kurucularından Fuat Köprülü partisinden istifa ettirildi. Hükümet seçimleri bir sene erkene almasa istifalar yaprak dökümüne dönüşecekti (28 Şubat sürecinde DYP’ye yapıldığı gibi). Menderes bunu gördü ve 27 Ekim 1957’de seçimlere girme kararı aldı. Yapılan seçimlerde DP 424 milletvekili çıkarak yeniden tek başına iktidara geldi. CHP ise 186’da kaldı.
Fakat DP % 50’nin altında kaldı diye etmediğini bırakmadı “Azınlık Hükümeti” diyerek orduyu kışkırttılar. CHP’de oyun bitmez!
Nihayet, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün “Ne içindeyim ne dışında” dediği, ama sonraki gelişmelerle en içinde olduğunun belirlendiği 27 Mayıs darbesi…
Menderes ve arkadaşları idam sehpasına giderken, değişen seçim sistemi. Sonra tekrar ve tekrar… Buna rağmen CHP hep muhalefette…
Bu durum, millet vicdanında mahkûm olmanın tasdiki ve tescilidir.
YeniAkit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder