5 Ekim 2013 Cumartesi

ŞÜKREDENLER ve SABREDENLER

Ashab-ı Kiram Kuvvetli Bir İmana ve Tam Bir Teslimiyete Sahiptiler


Hifa Hatun (Radıyallahu anha) menkıbesi anlatılan fakat hayatı hakkında malumat verilmeyen kadın sahabelerden biridir. Medineli ve ensardan olduğu anlaşılmaktadır. Kabilesi ve doğum tarihi bilinmemektedir. Medine-i Münevvere’de güzelliği ile ün salmış bir kadındı. Bir gün Rasulullah efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna gelip şöyle söyledi:
“Ya RasulALLAH! Bana, beni cennete götürecek bir iş öğret!”
Rasulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem):
“Önce biriyle evlen. Bununla dinin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu.
“Ya RasulALLAH! Benim dengim kim olur? Beni Habeş Necaşisi (kral) istedi, ben onu istemedim. Ubeydullah yüz deve ve başka şeyler de verdi, onu da kabul etmedim. Lakin siz ahirette kurtuluşumun evlilikten geçtiğini buyurdunuz. Siz kimi münasip görürseniz onunla evlenmeye razıyım.” dedi.
Hifa Hatun’un (Radıyallahu anha) siz kimi
münasip görürseniz razıyım sözünün altında, gönlünden Peygamber efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi vardı. Lakin Rasulullah efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) böyle bir niyeti yoktu. Onu gücendirmek de istemiyordu.
“Yarın sabah mescide en evvel kim gelirse onunla evlendireceğim.” buyurdu.
Onunla evlenmek isteyen sahabeleri de ümitsizliğe düşürmek istemediğinden böyle bir yol takip etmeyi uygun görmüştü.
Ertesi gün hiç biri erken uyanamadı. Allah (Celle Celalühü) onlara uykudayken uyanma imkanı bahşetmedi.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) kimin geleceğini bekleyiverirken aniden Süheyb isimli, fakir, siyah renkli, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zayıf ve ince yapılı olan sahabe geldi. Hifa Hatun (Radıyallahu anha) ise zengin, güzel ve rağbet edilen biriydi. Namazdan sonra Hifa Hatun’u (Radıyallahu anha) çağırdı, durumu bildirdi. O da buna razı oldu. Hiç itiraz etmedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) hutbe okudu, nikahlarını akdetti.
“Süheyb, kalk ve bu hanımın için bir şeyler al!” buyurdu.
Lakin Süheyb (Radıyallahu anh), dünyalığı olmadığını söyleyince Hifa Hatun (Radıyallahu anha), kendi servetinden on bin dirhem gümüşlük bir kese getirtti. Onları Süheyb’e (Radıyallahu anh) verdiler. O da gerekli şeyleri alıverdi. Sonra Rasulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)
“Ey Süheyb! Hanımının elini tut, onu evine götür!” buyurdu.
Bu sefer Süheyb (Radıyallahu anh) dedi ki, “Ya RasulALLAH! Benim evim mesciddir. Hangi eve götüreyim?” Süheyb’in (Radıyallahu anh) bu cevabını işiten Hifa Hatun (Radıyallahu anha),
“Filan yerdeki hazır konağı sana bağışladım. Kalk beni oraya götür.” dedi.
Onun bu alicenap tavrı ve hareketi Rasulullah efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) çok hoşuna gitti ve ona dua etti. Sahabe de onun bu hareketini çok takdir ettiler ve onu övdüler.
Karı ve koca kalktılar ve birlikte konağa gittiler. Akşam olunca yemeklerini yediler. Rablerine hamd ettiler. Nihayet yatma vakti gelince, Hifa Hatun (Radıyallahu anha):
“Ey Süheyb! Bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel bu geceyi ibadet ve taatle geçirelim. Sen şükrediciler, ben sabrediciler sevabına kavuşayım. Çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ‘Cennette yüksek çardak vardır. Bunda yalnız şükredenler ve sabredenler bulunur’ buyurdu.” dedi.
O gece ikisi de ibadet ve taatle meşgul oldular. Sabah namazını eda için Süheyb (Radıyallahu anh) mescide geldi. Cebrail (Aleyhisselam) onların gerekli hallerini Rasulullah efendimize (Sallallahu aleyhi ve sellem) bildirdi. Cennet ve Cemal-i İlahi ile onlara müjde verdi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
 “Ey Süheyb! Geceki halini, sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?” buyurdu.
Süheyb, “Ya RasulALLAH! Siz söyleyiniz.” dedi.
Rasulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) durumlarını, yaptıklarını bildirdi. Ve sonra
“Siz cennetliksiniz ve Allah’u Teala’yı göreceksiniz” müjdesini verdi.
Süheyb (Radıyallahu anh) sevincinden ve Cenab-ı Hakk’ın didarı müjdesine kavuşmak şevkinden başını secdeye koydu ve
“Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret etmişsen, günahlara bulaşmadan ruhumu kabz et!” dedi.
Allah’ u Teala, onun ruhunu secdede iken kabz etti. Orada bulunan tüm sahabeler buna ağladılar.
Rasulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem):
 “Daha şaşılacak şey, Hifa’nın da bu anda ruhunu Hakk’a teslim etmiş olmasıdır.” buyurdular.
Hakikaten o esnada Hifa Hatun’un da (Radıyallahu anha) Hakk’a yürüdüğünden kimsenin şüphesi olmadı. Muhbir-i sadık efendimizin her haber verdiği doğruydu.
Nitekim bu da böyle oldu. Sahabe-i Kiram efendilerimiz her ikisinin de cenaze işlemlerini yaptıktan sonra ikisini de Cennet’ül Baki’ye yan yana defnettiler. Başları ucuna iki tahta koydular. Tahtalardan birine;
“Bu,  Allah’u Teala’nın nimetine şükür edenin kabridir.” diye yazdılar. Öbürüne de;
“Bu,  Allah’u Teala’nın mihnetine sabredenin kabridir.” ibaresini yazdılar.
Bu olay ile bir kere daha anlaşılmıştır ki Ashab-ı Kiram, kuvvetli bir imana ve tam bir teslimiyete sahip idiler. Allah (Celle Celalühü) hepsinden razı olsun!

Kaynak : Rıyad-un-nasıhin sh. 225


Ya Rabbi! Bizi, nimetlere şükreden, belalara sabreden ve 
Rasulullah’ın emir ve yasaklarına uymaya gayret eden salih kullarından eyle! Amin

http://tahirhakyolunda.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder